Başkalarının Kusurlarını Araştırmakla İlgili Yazılar
Su-i Zan ve Açık Arama
Zan; Gerçeğini bilmeden ihtimal üzerine hüküm verme, sanma durumu, kuruntu hali anlamlarını taşımaktır. Kısacası yorumlarsak, şeytanın aramızı açmak için bize verdiği vesvesenin adıdır zan.
Zannetmek tehlikeli bir yola girmektir. Kesinliği olmayan konularda varsayımlarla harekete geçersek ve bunu da alışkanlık haline getirirsek, hayatlarımızı kuruntulara çeviririz. Diğer insanlar hakkında gerçek olmayan düşüncelerle tavırlar belirleriz ve gerçek dışı bir hayatta yaşamaya mahkum oluruz. Zannetmeye alışmak aynı zamanda, algımızı da bozmaya başlayan bir vesvese halidir. Sürekli başkalarının hayatlarını merak etmeye, kurcalamaya başlarız. Gördüklerimizi, duyduklarımızı, desteği olmayan belki de üç beş cümleyi aklımızda büyütür de büyütürüz. Belki bu zan ile aklımıza giren düşüncelerle amel edince, hayatımızı tehlikeye atarız, ya da başkalarını hayatını sebepsiz yere bozar, huzurlarını kaçırırız.
Ayet ve hadislerde de zan hakkında önemli uyarılar vardır.
Örnek vermemiz gerekirse ; Hucurat 12 ve Necm 28 ayetlerine bir göz atabiliriz.
***Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir. «Hucurat 12»
***Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise, şüphesiz hakikat bakımından bir şey ifade etmez. «Necm 28»
Okuduğumuz üzere zandan kaçının der Rabb’imiz, bunun da ötesinde zannın bir kısmının da günah olduğunu ifade eder. Ayrıca Hakikat bakımından bir anlamı olmadığını da ifade eder. Bu yüzden zandan uzak kalmak, kişisel bir tercih kadar basite alınmayacak bir konu olduğunu anlıyoruz. Zan, Hakikat değilse ve günahı da varsa halen neden şeytanın vesvesesine kulak veriyoruz. O basite aldığımız zan sonra bizi ardı arkası kesilmeyen günahlara sürüklüyor, bunları ayetlerden gayet net anlayabiliriz. Zannın hemen ardından kusur araştırmak ve arkadan çekiştirmek yani gıybetten bahsedilir. Yani zan sadece aklımızı oyalayan bir hal olmaktan çıkan, dilimizin kiri olan günahlara dayanmaya başlar. Özellikle de zannın bir çeşidi olan su-i zan hakkında bizlere nasihatler çoktur. Çünkü su-i zan hem kötü bir haslet, hem de toplum huzurunu bozan bir haldir.
Yine Ebu Hureyre’nin naklettiği bir hadise bakarsak;
Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: «Su-i zandan çekininiz. Çünkü su-i zan sözlerin en yalanıdır. Birbirinizin eksikliğini görmeye ve işitmeye çalışmayınız. Birbirinizin özel hayatını araştırmayınız. Menfaatte bencillik yapmayınız. Hasetleşmeyiniz. Birbirinize nefret etmeyiniz. Birbirinize arka dönmeyiniz. Ey Allah’ın kulları! Hepiniz kardeşler olunuz.« (Sahih-i Müslim: 4646)
Su-i zannın ayet ve hadislerde önemli bir yere sahip olduğu bir konu olduğunu görüyoruz. Çünkü toplumun salahı ve ardı arkası gelen vesveselerin yayılmaması için, dikkat edilmesi gereken önemli bir konudur. Yine zanla birlikte gelen diğer bir konu ise, kusur arama, açık aramadır. İnsanların günahlarının peşine düşme arzusu duyan nefsimizin zanla birlikte, bizi diğer insanların hata ve ayıplarının peşine düştüğünü görüyoruz. Kusur aramak, günahı ortaya çıkarmak iyi bir şey midir ki, sürekli her köşe başında insanları izleyip, günahlarını öğrenme peşine düşüyoruz, yetmiyor bir de bunu tüm mahalleye duyuruyoruz. Aklımızca sözde kınıyoruz!
Şimdi bu davranışların neresinden tutsak elimizde kalıyor. Hâlbuki yukarıda yazılı olan Hucurat suresinde, kusurları araştırmayın demiyor muydu? Yine başka bir ayette;
(Resulüm!) Alabildiğine yemin eden, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan lâf götürüp getiren, iyiliği hep engelleyen, mütecaviz, günaha dadanmış, kaba ve haşin, bütün bunlardan sonra bir de soysuzlukla damgalanmış kimselerden hiçbirine, mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme. « Kalem 11-14 » gayet ağır bir ifadeyle, kusur peşinde olanları, bunları yayanları Allah kötü bir örnek olarak göstermiyor mu?
Onlara boyun eğme, malı, evladı olsa da, hatta dünyanın üçte ikisi onların olsa bile, bu özellikleri olan kişinin Allah katında bir değeri olmadığını ve bizlerin de değer vermemiz gerektiğini gayet net göremiyor muyuz?
Su-i zanla başlayan bu süreç, kusur arama, özellerini merak etme, duyduklarını yayma, gıybet haliyle devam edip, toplum huzurunu bozmakla kalmıyor, içimize haset ve kin duygularını da sokuyor. Yani bu düşünceyle başlayan vesveselerle hem dilimizle bir toplumu hem de kendi kalbimizi zehirliyoruz. Peşine düştüğümüz bu konuların çoğu gerçek olmadığı gibi, gerçek olanlara ulaşsak bile, bu defa da yeni bir fitne sebebi oluşuyor toplumda. Evet, nedir o fitne?
Zanla başlayan bu fitnenin özelliği şudur, bizler merak ettik bizi ilgilendirmeyen şeyleri, öğrendik tam da düşündüğümüz gibi çıktı diyelim, falanca günah işliyormuş. Sonra bu öğrendiğimiz kusuru dedikoduya çevirdik, toplumda yayıldı. Evet, buraya kadar olan kısımdan zaten bahsetmiştik. Peki, yeni fitne nedir? İşte bu sürecin sonunda oluşan yeni fitne “Günahın Yayılması” na sebebiyet verdik. Bunu nasıl mı yaptık? Dilden dile doladık ve kalplerinde o günaha meyil edenlere kapı açtık. Şeytan asla boş duracak değil ya, Bak diyecek, Bak Falanca da zina etmiş, falanca da kumar oynamış, filan da faiz almış. Tek sen değilsin bunları yapan, yapacak olan, Allah affeder seni de… Bu ardı arkası kesilmeyen vesveselerin önünü açtık. Bu kötü halin adımlarını atmaya Nasıl mı başladık…
Bir « ZAN » ile !!!
Yazar: imtihan
Sürekli kusur peşinde koşanlara yazık. Herkese düşman mı bu insanlar, niye böyle saçmalıkların peşine düşüyorlar. Allah korusun böylelerinden