Bir İkilimdeyim Sence Hangisini Seçmeliyim Hikayesini Oku
Sokak kedileri kendi aralarında konuşuyorlardı. Bugün de Ayşe gelecek mi diye… Kedilerden biri Ayşe dün hastaydı, gelemez bence, dedi. Diğer kedi merakla sordu: Aaa… Neyi var? Dikkat etmemiş havalar daha ısınmadan dün dondurma almış. Boğazı şişmiş, bu yüzden evde yatıyor. Gri kedi, üzüldüm gerçekten Ayşe çok iyi bir kız. Tabi kendime de üzüldüm. Şimdi bize kim yiyecek getirecek, birkaç gün yine sokak sokak gezmek zorundayız. Neyse İyileşsin de bir an önce, önemli olan bu.
Ayşe evde yatağında uyurken bir anda bu rüyayla uyanmıştı. Birkaç gündür dışarı çıkmak istemiyordu. Her zaman sokak hayvanları için dışarıya yiyecek ve su bırakırdı. Çıkmadığı için bunu yapamamıştı. Alışkanlık halini aldığı için, birkaç gün yapmayınca bilinçaltı hayvanları hatırlatan bir rüya ile ona göstermişti. Aslında halen çıkası yoktu ama hayvanlar açlardır, diye düşündü, daha dışarısı sakinken biraz yiyecek ve biraz da su alıp sokağın ilerisindeki boş küçük arsaya gitti. Kediler Ayşe’yi görünce alıştıkları için, bir arkadaşlarını görmüş gibi sevinmiş olacaklar ki etrafına doluşmuşlardı. Onların da gözü yollarda kalmıştı belli oluyordu. Elindeki kabı köşeye koydu ve biraz uzaklaştı. Kediler rahatça yemeğini yerken o da uzaktan onları izliyordu.
Bir süre sonra eve gitti ve odasına geçti. Yatağına girdi ve uyumaya çalıştı. Uyandıktan sonra uyumayı pek başaramıyordu. Uyumak için kendini çok zorladığı halde olmuyordu. Düşünmek istemiyordu yaşananları ama takılmıştı kafasına yine. Bu yüzden son bir haftadır yataktan çıkmıyordu, iyice depresyona girmişti.
Bir an düşünürken gözlerinin önüne bir görüntü geldi. Elinde kitaplarıyla üniversiteye gidiyordu. Bir anda karşısından gelen genç ona gülümsüyordu. Utanarak kafasını yere indirip yoluna devam ederken, bir an duraksamıştı. Geriye dönüp baktığı sırada gencin de durup ona baktığını görünce aniden önüne dönmüştü. Tekrar bakamamıştı ama yüzünde bir gülümse olmuştu.
Bir hafta geçmişti. Otobüs durağında bekliyordu. Otobüs gelmiş ve binmişti. Biletini sensöre tuttuğunda, kartınızda gereken ücret alınamamıştır diye bir ses duymuştu. Tekrar inip para yükleyeyim diye düşündüğünde, arkasından kartını uzatmıştı biri, buyurun bununla deneyin, dedi. Arkasına döndüğünde aynı genci görmüştü. Genç gülümseyerek bakıyordu Ayşe’ye. Ayşe, hayır ben inip kartıma para yükleyeyim, dediği sırada genç iki kez sensöre okutmuştu kartını. Bakın işte gerek kalmadı, inerseniz boşa gidecek, dedi. Ayşe teşekkür etti ve ilerlemeye başladılar otobüste. Oturulacak yerler doluydu. Arka köşede bir yerde tutunup pencereden dışarıyı izliyordu. Genç adam da kendisiyle aynı hizada diğer cama dönüktü. Bir süre sonra camdan bir yansıma dikkatini çekmişti Ayşe’nin. Akşam olduğu için, pencereden yansımalar görünüyordu. Baktığı yansımada genç adamın onu izlediğini gördü. Yüzü ona dönük olmadığı için, kafasını bu defa çevirmek zorunda hissetmemişti. Yansımadan birbirlerini izlemeye başlamışlardı, hafifçe tebessüm ederek.
Sınav haftası gözünün önüne gelmişti, bir an. Koşarak sınava yetişmeye çalışıyorken, yine genci karşısında görmüştü. Genç konuşmak için Ayşe’ye bir dakika dese de uzaktan, Ayşe, özür dilerim ama gitmem gerek diye bağırarak, fakültesine koşmuştu.
Sınav çıkışında etrafa bakınıp onu ararken, bir anda arkasından kime bakınıyorsun, diye bir ses gelmişti. Arkasında genç adamın olduğunu anlamıştı. Arkasına usulca dönüp, gülümsedi ve kimseye, öyle bakınıyordum, dedi.
Genç adam da, hmmm ben de beni arıyorsun sandım. Neyse demek ki bana bakmıyormuşsun, o zaman ben gideyim, dedi. Arkasını dönmüştü ki, Ayşe bir dakika, sabah bana seslenmiştin, bir şey mi diyecektin, diye sordu.
Genç adam da, kaç defadır karşılaşıyoruz, bu defa da görünce, Selam vermek ve ismini öğrenmek istemiştim, dedi. Ayşe gülümseyip, şimdi vazgeçtin sanırım, dedi. Genç adam, nerden çıkardın, hiç de bile, dedi ve o da güldü. İsminizi bahşeder misiniz hanımefendi, dedi.
Adım, Ayşe Efendim, ya sizin nedir acaba? Deyip gülüşmeler olmuştu. Genç adam da, adım Yusuf hanımefendiciğim, dedi.
Ayşe, hanım efendiciğim kısmını duyunca biraz utandığını hissetti. İlk kez ismini öğrendiği birinden böyle bir hitap duymak değişik bir his vermişti. Ayşe’nin utandığını hissedince Yusuf, konuyu dağıtmak için, eee sabah koştur koştur nereye gidiyordun, söylesene, dedi. Ayşe de sınav vardı, yetişmem gerekiyordu, bu yüzden duramadım, kusura bakma, dedi. Yusuf da, kusura baktım artık, yapacak bir şey yok. Kendini affettirmen gerek, dedi ve gülümsedi.
Ayşe de daha neler, kusura bakmış mış, mecburen gittim, yani. Bir de kusura bakarım, diyor ya şuna bak, deyip gülüyordu. Kendisinden beklemediği bir rahatlıkla, cevap vermişti. Kendisi de hayret etmişti bu haline.
Yusuf da tabi affettireceksin, yoksa küserim, dedi. Ayşe, söyle bakalım, ne istiyorsun? Deyince. Yusuf, gülümsedi ve sustu. Ayşe iyice merak etmişti, tekrar sordu, ne istiyorsun hadi ama söyle, dedi. Yusuf da, tamam söylüyorum ama söz ver kabul edeceğine yoksa söylemem, dedi. Ayşe, benimle oyun mu oynuyorsun, hadi ama bak giderim, görürsün, dedi.
Yusuf tamam ya söylüyorum, ne aceleci çıktın, sen de, dedi. Tekrar gülüştüler…
Yusuf bu hafta müsait bir zamanda kampüsteki kafeterya da çay ısmarla bari dedi. Daha ağır ceza vermeyeyim bu defalık…
Ayşe de güldü, şuna bak ya bide ağır ceza diyor… Kim kabul edecekse, hıh…dedi. Yusuf da oyunbozanlık yapma, cezana razı ol! Dedi. Ayşe de gülümsedi, tamam tamam ısmarlarım, Cuma dersim öğleden sonra yok, senin için de uygun mudur Yusuf Bey, deyince Yusuf da uygundur, uygundur hanim efendi, dedi. İstemsiz gülümsemeler yüzlerinden kaybolmadan, ayrılıp evlerine gitmişlerdi.
Düşünürken uykuya dalmıştı. Annesi kızım saat, 11 oldu hadi artık kahvaltı yapalım, diye dürtüyordu. Ayşe uyanmıştı ama yataktan kalkası yoktu. Anne ben yemeyeceğim, dedi. Annesi ısrar etse de kahvaltıya gitmemişti. Bu hafta doğru düzgün bir şey ağzına sürmemişti.
Eline telefonunu aldı ve arkadaşından mesaj geldiğini gördü. Mesaj da, arkadaşı Yusuf nişanlanıyormuş bu hafta yazısını görmüştü. Gözlerinden akan yaşlar telefonunu ıslatmıştı. Onca güzel anı vardı aklında ama hiç biri mutlu etmeye yetmiyordu onu. Bu haftaki moral bozukluğu, Yusuf’un ondan uzak kalması yüzündenken, böyle bir haberle iyice yıkılmıştı. Nasıl olurda ona bunu yapabilirdi. Peşinden onca gelmişken, konuşmak için uğraşıyorken, şimdi hiçbir şey olmamış gibi başkasına gitmesine anlam veremiyordu.
Bir ay boyunca odasından dışarıya çıkmamış ve kimseyle pek konuşmamıştı. Bu hali herkesi üzüyordu. Bu haline dayanamayan annesi en yakın arkadaşını aramış ve kızım Ayşe’nin yanına gelin, bir aydır odasından ne dışarı çıkıyor, ne doğru düzgün bir şey yiyor, dedi.
Arkadaşı saat üç gibi gelmişti. Ayşe’nin odasına geçmişlerdi. Biraz konuşunca, Ayşe’nin gözlerinin dolduğunu görünce… Madem bu kadar çok seviyorsun, gururu bırak da söyle çocuğa, nerden bilsin senin onu sevdiğini, dedi. Ayşe arkadaşının gözlerine üzgün üzgün bakıyordu. Hayır, yapamam… Sen demedin mi nişanlanacak diye bir ay önce. Çoktan nişanlanmışlardır, bunu asla yapamam, dedi.
Haklıydı, nişanlı bir adama nasıl böyle söyleyebilirdi. Artık onu unutması gerekiyordu. Hayatına çeki düzen vermeli ve yeni bir başlangıç yapmalıydı. Arkadaşı, morali düzelsin diye, hadi Ayşecik hazırlan çıkıyoruz, dedi. Hayır, içimden dışarı çıkmak geçmiyor, dedi. Arkadaşı ne kadar ısrar etse de, kabul etmemişti. Arkadaşının alındığını görünce, bugün olmaz ama haftaya istersen bir saat çıkarız olur mu? Dedi. Arkadaşı bu da bir şey, diye düşündü. Bir hafta sonra da olsa en azından dışarı çıkar yavaş yavaş unutur, diye düşünüyordu. Bir süre daha oturduktan sonra kalkıp evine gitmişti.
Ayşe yatağında uzanıyordu, gözlerinin önüne yine geçmişteki anılar gözüküyordu.
Cuma günü olmuştu, kafeteryaya gelmişti Ayşe. Yusuf’u bekliyordu, yarım saat bekleyince, gelmeyecek galiba, unutmuştur belki de, dedi. Çantasını toparlarken, Yusuf masaya gelmiş ve hayırdır, azıcık geç kaldık diye nereye böyle, dedi. Ayşe de, yarım saat oldu? Ne azıcığı, gelmez herhalde dedim. Napayım gitmeyip akşama kadar seni mi bekleyeyim? Hem geç kalıyor, hem de sitem ediyor ya şuna bak, dedi ve gülümsedi. Yusuf da gülümseyip, ne var yani beklesen ne olur, işimiz çıkmazsa zamanında gelirdik herhalde, dedi.
Ayşe de nerden bileyim, işinin çıktığını ya da unutup unutmadığını, sanki yıllardır tanıyoruz beyefendiyi de bir de tahmin edecekmişiz, bak sen…
Yusuf, tamam ya haklısın, özür dilerim, yalnız dilde MaşaAllah pabuç gibi, her şeye bir laf her şeye bir laf… deyip güldüğü esnada Ayşe yerinden kalkıp çantasını alıp gidecekken, aaa nereye gidiyorsun, şaka yaptım, bu kadar alınacak ne var, dedi. Tamam, gerçekten özür dilerim, hadi oturalım, kırma beni, dedi.
İlk buluşmaları böyle başlamıştı. Daha sonra zaman zaman buluşuyor ve sohbet ediyorlardı. İyi birer arkadaş olmuşlardı.
Ayşe’nin gözleri yine dolmuştu, bir iki damla yanağından süzülmüş ve yastığına akmıştı. Gözyaşlarını dahi silmek istemiyordu. Ne de yerinden kalkmak, öylece uzaklaşmak istiyordu. Uzaklaşamadığı için uyumayı seçmişti.
Bir hafta sonra arkadaşı yine gelmişti ve hadi çıkalım demişti. Söz verdiği için de hazırlanmıştı ve dışarı çıkmışlardı. Bir buçuk ay olacaktı neredeyse, ilk kez dışarı çıkıyordu. Arkadaşıyla bir kafeye gitmişlerdi. Kafede otururlarken başka bir arkadaşı gelmişti yanlarına. Bir süre yanlarına oturup sohbet ettikten sonra, kızlar duydunuz mu yurt dışında altı aylık bir eğitim varmış ücret her şey üniversiteye aitmiş. Ben başvurumu yaptım, siz de yapın bence, dedi. Ayşe bu haberi duyunca, uzaklaşmak için aradığım fırsat bu diye düşündü ve ailesinin de en azından eğitim için olduğundan izin verebileceğini düşündü. Bir sonraki gün gidip başvurusunu yapmıştı.
Ortalaması yüksek olduğu için başvurusu kabul edilmişti. Bir de yabancı dile kısmen yatkınlığı ve gittiği kurslarda tabi etkili olmuştu. Bir hafta içinde altı kişilik bir grupla İspanya ya gideceklerdi. Gereken hazırlıklarını yapmış ve bir gün sonra gidecekken, yine arkadaşından mesaj gelmişti. Arkadaşı sana bir haberim var beni ara, demişti. Ayşe de akşam arayınca, gülerek duydun mu Yusuf nişanlısından ayrılmış, diyordu. Ayşe suskunlaşmıştı. Ne oldu, sevinmedin mi diye sorunca, Hayır sevinmedim, dedi. Sonuçta bana rağmen o kızla nişanlandı ve tekrar barışırlar bence, dedi. Sevseydi zaten, böyle bir şey yapmazdı, ben artık unutmak istiyorum onu, dedi. Arkadaşı da şaşırmıştı, bu söylediklerine. Onun için iki aydır ağlayan kız bugün boş vermiş gibi duruyordu. Neyse benden söylemesi, sen bilirsin canım, dedi. Yarın ki yolculuk için, iyi yolculuklar, temennisinde bulundu ve telefonu kapatmışlardı.
Ayşe halen onu çok seviyordu ama söylediklerine kendi de inanamamıştı. Haklı olduğunu biliyordu, sonuçta onca zaman onun farkına varmak istemeyen biri kendisini sevmiyordur… Bu fikre üzülerek de olsa alışmaya çalışıyordu. Bu seyahat unutmasına yardımcı olacaktı. Yurt dışına çıkmak için gidecek olan diğer arkadaşlarıyla buluşmuşlardı. Üç bayan üç erkek yolculuğa çıkmak için hava alanına gittiler. İsimlerini öğrenmek harici pek sohbet etmemişlerdi.
Uçağa binmişler ve yedi sekiz saatlik bir uçuştan sonra nihayet varmışlardı. Kalacakları otele gitmişlerdi. Kızlar üçü bir odaya, erkekler üçü başka bir odaya geçmişlerdi. Geçici olarak, bu hafta odalar boşalana kadar birlikte kalıyorlardı. Daha sonra da başka bir otele geçmişler ve odalarını ayırmışlardı. Bu hafta aynı odada kalmak onlar için iyi olmuştu ve birbirlerini tanıma fırsatı elde etmişler ve yakınlaşmışlardı. Altı ay kalacakları için bu yakınlaşma gerekiyordu. Dersler yoğun şekilde sürüyordu. Zaman zaman Yusuf aklına gelse de eskisi gibi ağlamıyordu. Birlikte geldikleri gruptan bir genç kendisiyle ilgilenmeye başlamıştı bir ay sonra. Birlikte şehir turu yaparken konuşma fırsatları olmuştu. Daha sonra da zaman zaman dışarı yürüyüşe birlikte çıkmaya başlamışlardı. Bazen uzak kalmak istese de tek başına farklı bir ülke de olmanın verdiği bir yalnızlık sebebiyle bir de iyi anlaşmaları sebebiyle birlikte geçirdikleri zaman artmıştı.
Zaman zaman hafta sonları diğer şehirlere de gezmeye gidiyorlardı. Elimize bir daha böyle bir fırsat geçmez, en azından gelmişken birçok yeri göreyim, demişlerdi. Altı aylık süreçte hem dersler hem de gezilerle yoğun geçmiş, bol bol fotoğraflar çekinmişlerdi. Hüznü iyice kaybolmuştu yoğunlukta… Genç arkadaşının kendisiyle ilgilenmesi de hoşuna gitmişti, bazen Yusuf’u anımsatsa da, onunla olan arkadaşlığı daha farklıydı.
Her insanın içinde farklı hisler oluşturabileceğini görmüştü. Ve ne kadar çok seversen sev, uzaklaştığın zaman kısmen unutan akıl başka arayışlara kapılabiliyormuş diye düşündü. Yusuf’a olan kırgınlığı ve kızgınlığı da azalmıştı. Şimdi beraberliklerinin unutulmasının sebebini daha iyi anlıyordu. Sonuçta aralarında adı konmuş bir ilişki yoktu ve okul bittikten sonra uzaklaşmıştı. Yeni kişilerle karşılaşınca demek ki, şuan kendisinin olduğu gibi unutmasan da meyil oluyormuş, diye düşündü.
Altı aylık süreç, çok güzel ve verimli geçmiş ve nihayet ülkesine, evine dönmüşlerdi. Döndükten sonra da, zaman zaman yurt dışına birlikteki gruptaki arkadaşlarıyla görüşseler de orada olduğu gibi sık bir iletişim söz konusu olmamıştı. Yakınlaştığı genç arkadaşı ile de eskisi gibi değillerdi. Yan yana oldukları için yakınlaşmışlardı ama kalbini doldurmadığı için dönüşlerinde aynı şeyler olmamıştı.
Yurt dışı eğitiminden sonra üniversitede kalmak için başvurusunu yapmıştı. Araştırma görevlisi olarak, hayatına devam ediyordu. Kendini geliştirmek için, çabalıyordu. Evlilik ve aşk hayatını birçok kariyer düşünen bayan gibi ertelemişti. Kendini daha çok geliştirmek ve daha çok aktif olmak için seminerlerini arttırmıştı.
Gelecek hafta için başka bir ile gitmeleri gerekiyordu. Bir kaç okulda seminer planları vardı. Yaptıklarını gençlere anlatmak ve onları teşvik için hazırlıklarını titizlikle yapmıştı. Okula gitmişlerdi, iki arkadaşıyla birlikte. Seminer salonu hazırlanırken öğretmenler odasına geçmişlerdi. Öğretmenler odasında koyu bir sohbet vardı, kendilerini umursamamışlardı. Bu durum onların yabancı gibi hissetmelerine neden olduğu için, bu durumu değiştirmek için bir adım attı ve sohbet eden bir grup öğretmene dönmüş ve okul hakkında sorular sormaya başlamıştı. Böylelikle daha çok kişinin onlarla ve yaptıklarıyla ilgilendirmesini sağlamıştı. İlk girdiği beş on dakikanın sıkıcılığı dağılmıştı.
Seminer salonu hazırlanmış ve yerlerini almak için gitmişlerdi. Gereken kontrolleri de yaptıktan sonra sırayla sunumlarını yapmaya başlamış amaçlarını biraz mizahi bir dille gençlere ifade etmeye başlamışlardı. Seminerleri genç grup sıkılmasın diye üçü arasında diyaloglarla geçiyordu. Bir seminerden çok tiyatro sahnesi gibi merak uyandırıcı ve eğlendiriciydi. Konunun ortalarına gelmişlerdi, geç kalan birkaç öğretmen ve bazı öğrenciler içeriye girmişlerdi. Gülüşmelerle anlatılan sunumun ortasında bir ara gözü yeni giren gruba takılmıştı. Kapının yakınında oturan grupta en yakın arkadaşı oturuyordu.
Şaşkınlığını belli etmeden sunumlarına devam etmişlerdi. İlk andaki tebessüm ve şakalaşmalar kısmen devam etse de, Yusuf’u gördükten sonra biraz daha sakin bir anlatıma geçmişti. Seminer bittikten sonra, birçok öğrenci etraflarını sarmış ve meslekleri hakkında sorular sormaya başlamışlardı. İstedikleri dikkati çekmeyi başarmışlardı.
Öğretmenler odasına geçmişlerdi tekrar. Eşyalarını toparlayıp, müdür beyle de görüştükten sonra okuldan ayrılacaklardı. Yusuf ve birkaç öğretmen de oradaydı. Birbirlerini görünce gülümsediler hafifçe. Yusuf yanına geldi ve Selam verdi, konuşmaya başladılar. Okuldan sonra pek konuşmamışlardı. Çıkışta bir çay içelim mi, demişti Yusuf. Ayşe de evli bir adamla dışarda görüşmek istemiyordu. Fakat Yusuf’u nasıl reddebilecekti kırmadan. Arkadaşı, konuşmaları esnasında seslenmişti. Yarınki sunum için hazırlanmamız gerek Ayşe, hadi gidelim, dedi.
Doğru ya bu hafta farklı okullarda seminerler vardı. Bu bahaneyle Yusuf da anlayışla karşılayacaktı, gelmeyişini. Durumu izah edince, Yusuf da sorun değil, iyi çalışmalar, demişti ve derse girmek için sınıfına gitmişti. Eski neşesi ve çocukça tavırlarının yerini, olgun ve daha sakin davranışlar almıştı. Ona olan hayranlığı bir kez daha artmıştı. Neşeli halini de çok severdi ama bu olgunlukta çok yakışmıştı ona…
Seminerlerini bitirmişler ve evlerine dönmüşlerdi fakat yoğun çalışmaları devam ediyordu. Kitaplarının içinde yeni bir dünya kurmuştu adeta. Eskisi gibi gezmek yerine gününü araştırmalarla geçiriyordu.Bir yandan da yazmak istediği kitabına başlamıştı. Şiirlerle karışık bir hikâye kitabı yazmak istiyordu. Daha önce yazdığı şiir ve hikâyelerini bulmuş masasına koymuştu. Zaman zaman bu hikâye ve şiirleri derleyip bir bütün haline getirmek için zaman harcıyordu. Yoğun olsa da bu çalışma kendisine iyi geliyordu. Araştırmalara kıyasen daha zevkli geçiyordu. Derlemesini yapınca, sayfa sayısının az olduğunu görünce, yeni şiirler ve hikâyeler yazması gerekiyordu. Günlerini işlerinden arta kalan zamanlarında bu kitaba ayırmıştı. Kitabı renkli bir yapıda olsun istiyordu. Bu yüzden kitabının bir kısmı hikâyelerle karışmış şiirler bir kısmı söyleşilerle birleşmiş tiyatro replikleri ve bazen de kendi araştırma alanıyla ilgili abes kaçmayan makalelerini içine serpiştirmiş. Karmaşık, faydalı ve eğlenceli bir kitap özelliği taşıyordu. Ruh hali gibi, tekdüzeliği kaldıramıyor, kitabını da gökkuşağı misali karıştırıyordu, hayatın renklerini. Ona göre her şey her yerde olabilirdi, yeter ki uyumu keşfetmeli… Bu yüzden kitabına da her tondan serpmişti. Nihayet kitabını bitirmiş ve bir yayımcıya gitmişti. Yayımcı kitabındaki farklılığı sevmişti ve belli bir sayıda çıkaracağını söylemişti. İlgi duyulmasına göre bu baskı çoğaltılacaktı.
İlk baskısı bayağı ilgi görmüştü ve ikinci baskıyla birlikte, kitap tanıtım için bir fuara gitmiş ve kitabı için imza atıyordu sevenlerine. Gülümseyerek okurlarıyla sohbet edip, fotoğraflarını çektirirken sıranın ortalarında Yusuf’u gördü. Yusuf da onun kendini ne zaman fark edeceğini merak ediyordu. Nihayet görmüştü ve gülümsemişti. Önündeki birkaç kişi de gidince, sıra Yusuf’a gelmişti. Biraz sohbet ettikten sonra, Yusuf yine kendisine çıkışta bir çay içelim, demişti. Ayşe geçen defa reddettiği için bu defa da reddedersem ayıp olur, diye düşündü. İmzalar bittikten sonra, toparlanmış ve bir kafeye gitmişlerdi. Sohbet başlamıştı, geçmişteki anılar canlanmıştı gözlerinde… Yusuf bir ara sitem ederek, bugün de çay teklifi mi reddetseydin söyleyeceğim şeyden vazgeçecektim, dedi.
Ayşe merakla sordu, bir şey mi diyecektin bana?
Evet, söyleyecektim geçen sene ki seminerde fırsat verseydin, söyleyecektim ama sen çekip gitmeyi seçtin. Ben de hayatında biri var diye düşündüm. Ama kitabında hayatında kimsenin olmadığına dair bir not gördüm önsözünde, bu yüzden tanıtıma geldim, dedi.
Ayşe de, benim hayatımda birinin olmasıyla neden ilgileniyorsun ki, sen sonuçta evli bir adamsın, dedi. Yusuf şaşırdı ve güldü. Öyle mi, evlimiymişim, dedi. Ayşe biraz kızar gibi oldu ve evet evli değil misin, üç yıl önce nişanlanmıştın, evlenmişsindir herhalde, dedi.
Yusuf da gülerek, seni de ikinci olarak alsam olmaz mı, dedi. Ayşe sinirlenmişti ve ne saçmalıyorsun, diye çıkıştı. Yusuf, Ayşe’nin şaka yapmadığını ve cidden onu evlendiğini sandığının farkına varmıştı. Biraz daha ciddi şekilde, kızma bir dakika, anlatacağım sana, sen bir şeyler duymuşsun ama eksik ve yanlış duymuşsun, onları bugün düzeltelim, dedi. Ve anlatmaya başladı.
Nişanlandığını fakat bunu istemediğini fark edince ayrıldığını söyledi. Bir anlık bir yakınlaşmaydı ve nişanlanmam hataydı, dedi. Ayşe de yurt dışında kendisinin de grup arkadaşına duyduğu ilgiyi hatırlayınca, boşlukta olunca böyle şeylerin olabileceğinin farkına varmıştı. Bu yüzden anlattıklarını anlamaya çalışıyordu. Sohbet iyice koyulaşmıştı ve tekrar yakın birer arkadaş olmuşlardı.
Arkadaşlıkları eskisi gibi güzel geçiyor ve başka şehirlerde de olsa o yakınlığı hissedebiliyorlardı. Fakat Yusuf’tan evliliğe dair hiçbir söz duyamamıştı. Bu durum kendini rahatsız ediyordu. Onca zaman sonra gelmişti ve birbirlerini de tanıyorlardı, evlenmek istiyorsa, neyi bekliyordu. Yoksa yine aynı şey mi olacak, diye düşünüp korkuyordu. Bu düşünceler kendini huzursuz edince biraz soğuk davranmaya başlamıştı Yusuf’a…
Yusuf da bu uzaklıktan rahatsızlık duymuştu ama şuan evlenme teklifi yapmak istemiyordu. Ona söylememişti ama tayin isteğinde bulunmuştu. Eğer çıkarsa o zaman bu haberle birlikte ona evlenme teklifi yapacaktı. Tayin durumları açıklanmış ve tayin işi kalmıştı. Morali bozulmuştu bu duruma…
Ayşe de artık bu durumdan sıkılmış ve karşısına alıp açıkça konuşmak istiyordu. Bir hafta sonra onun bulunduğu şehre gelmişti. Bir kafede oturmuşlardı. Ayşe ben bu durumdan sıkıldım ve anlam veremiyorum, diye söze başlamıştı. Ve seninle artık görüşmek istemiyorum, senin beni sevdiğini sanmıştım ama sen böyle bir durumdan bahsetmedin. Tekrar çekip gideceğini düşünüyorum bu yüzden bu defa geri de kalan olmak istemiyorum, dedi. Yusuf bu sözleri duyduğu için üzülmüştü. Ama durumu açıklamak istiyordu.
Ve Ayşe’ye seni sevdiğim konusunda yanılmıyorsun, seni seviyorum, dedi. Sadece evlenmek için aynı şehirde olursak daha kolay olur diye tayin başvurusu yaptım, olumlu olsaydı sana evlenme teklifi yapacaktım ama tayin durumum olumsuz oldu. Sen sonuçta çalışıyorsun, ben de çalışıyorum. Farklı şehirlerdeyken bu evliliği nasıl yapabiliriz, dedi ve suskunlaştı.
Ayşe bu düşüncesini duyunca sevinmişti ve tayinin çıkmamasına üzülmüştü. Ne yapılabilirdi diye düşündü. Ve ben sizin üniversiteye başvuru yaparım, kabul edilirse ben gelirim, dedi.
Hazırlıklarını yapmış ve üniversiteye başvurusunu yapmışlardı. Kabul edilmese bile Yusuf’a söylememişti ama işi bırakabilir ve onunla evlenebilirim, diye düşünmüştü. Başvurular açıklanmıştı ve reddedildiğine dair bir e posta almıştı.
Yusuf’la buluştuklarında bunu söyleyince, Yusuf üzülmüştü. Evlilik işleri bir süre daha ertelenmişti hatta belki de olmayacaktı. Ayşe’nin kariyer hayatından vazgeçeceğini aklına dahi getirmiyordu. Ayşe onun bu üzgün halini görünce, neden bu kadar üzgünsün, dedi. Ben üniversiteden ayrılıp mesleğimle ilgili bir işe girebilirim, bu kadar üzülme, dedi.
Yusuf şaşırmıştı. Bu kadar önemli bir hayalini ve başarılı hayatını onun için terk edebilecekti. Buna hem sevinmiş hem de hayallerinden uzaklaştırmak olmaktan dolayı da üzülüyordu. Bunu ondan isteyemem, diye düşünüyordu, bunu söyleyen Ayşe olduğu halde…
Birkaç gün boyunca Yusuf’un morali bozuktu ve bir gün hayallerine ulaşmasına engel olduğu için, Ayşe’nin kendisine kırgın olmasından korkuyordu.
Pazartesi günü okula gitmişti ve öğlen arasında Ayşe’den telefon gelmişti. Bu telefondan sonra, Yusuf’un karamsar ruh hali dağılmış ve gülümsemeye başlamıştı.
Aralarındaki engel kalkmıştı. Ayşe gelen e postanın yanlış olduğunu ve kabul edildiğini haber veren bir telefon aldığını söylemişti.
Yazarın notu:
Bazen hayat bizlere iki farklı yol sunar. Bunlardan hangisinin doğru olduğunu kestirmek zor olur. Peki bu iki yoldan sadece birini mi seçmeliyiz. İki yolun kesiştiği noktayı görsek, olmuyor mu?
Ayşe’nin yaptığı gibi alternatif yollar aramamız gerekebilir bu hayatta… Ne aşkımızdan, ne hayalimizden vazgeçmek zorunda değiliz. Evren alternatiflerle dolu, sadece doğru düşünmeli ve bu çeşitliliği fark etmeliyiz…
(Bu hikâyenin başkarakteri ben olsaydım ve alternatif bir yol bulamasaydım, kariyeri değil AŞK’ı seçerdim J)
Hepinize Huzur ve gülücük dolu bir hayat dilerim…
Yazar: Derya TURKAY
iSLami Sohbet ve Dini Sohbet Sitemiz.