Dinde İhtilaf Etmek
İhtilaf Etmek Kardeş Olmaya Engel mi?
Üstad Hasan el Benna daveti kahvelere de taşımıştı sohbetini duyanlar güç geçtikçe çoğalıyordu. Yine bir gece sohbet için kahveye gelir. Kahvede garip bir hava görür. Garip bir ruh bir ayrılık havası dinleyiciler bile birbirinden ayrı yere oturmuş. Daha sohbete başlamadan bir soru gelir üstada tevessül konusunda görüşünüz nedir acaba üstad der.
Soruyu sorana der ki:
-Kardeşim sanırım bana sadece bu soruyu değil, ezandan sonra Salatı Selam okumayı, tayiyyatta Allahumme Ala Muhammed yerine, Allahumme Ala Seyyidine Muhammed demeyi. Peygamberimizin sav in anne babasının durumunu, onların nerede olduklarını vs birkaç ihtilaflı meseleyi sayarak bunları da soruyorsun değil mi der kendisine.
Adam şaşırmıştır.
-Evet, der bunların hepsinin cevabını istiyorum.
Üstad derki; bak kardeşim ben âlim değilim. Fakat medeni bir öğretmenim. Peygamber hadislerini bir kısım dini hükümleri ezberleyip, insanlara gönüllü olarak bunları öğretiyorum.
Dikkat edelim kırmıyor dökmüyor. Ortam hassas, yanlış bir tavrı ve sözüyle tüm cemaati dağıtabilir. Ki günümüzde görüyoruz, Basit bir Fıkıh konusunda ayrılıp dağıla biliyoruz.
Üstad der ki;
-Sen beni bu çerçevenin dışına çekersen, zora sokarsın.
Bizim hiç korkmadan çıktığımız bu çerçeveyi söylüyor.
-Eğer benim söylediğim, Senin hoşuna gidiyorsa bunda da hayır görüyorsan teşekkür ederek dinle, şayet daha fazla bilgilenmek istiyorsan, sorularını cevaplayacak Âlim kişiler bul ve onlara sor. Benim ilmi seviyem bu kadar, der.
Kahvedekiler bu sözlerden hoşnut olurlar üstad durumu anlayınca.
Şimdi siz üstad hangi partiden diye merak ediyorsunuz değil mi? der. Bunu bilmek size hiç bir fayda sağlamaz. 8 yıl fitne havası yaşadık, sorulan bu meselelerde Müslümanlar asırlardır görüş ayrılığı yaşamış ve yaşamaya da devam etmektedir. Yüce Allah bizim birbirimizi sevmemizden, birlik ve beraberlik içinde olmamızdan hoşlanır. İhtilaf ve ayrılıklara düşmemizden ise hoşlanmaz. Ümit ederim ki bu işleri bırakma konusunda söz verirsiniz. Dinin asıllarını ve temel prensiplerini öğrenirsiniz. Hepimizin gayesi sadece görüşlerimizin zafere ulaştırılması değil de hakikati öğrenmek olsun.
Ve yine üstad; Şimdi size pratik bir örnek vereyim, der. Hanefi mezhebinden olan bir kişi gelsin. Bir de Şafi mezhebinden biri gelsin. Şimdi ben bu iki kişiye imam olup namaz kıldıracağım. Hanefi’ye sorar. Ben Fatiha okurken sen ne yapacaksın?
Hanefi der ki sükût edeceğim. Fatiha’yı okumayacağım.
Bu defa Şafii’ye sorar. Sen ne yapacaksın?
Şafii olan da Fatiha okumayacağım, okumalıyım bu şart, der.
Peki, namazı bitirdiğimiz de Şafii’ye sorsam Hanefi kardeşimizin namazı hakkında görüşü nedir?
Şafii der ki: Onun namazı batıldır. Çünkü o namazı rükunlarından biri olan Fatiha’yı terk etmiştir.
Bu defa Hanefi’ye sorsam: Şafii Kardeşinin uygulaması hakkında ne dersin? diye.
Hanefi derki; O tahriren mekruh bir iş yapmıştır. Zira imamın arkasındaki bulunan cemaatin Fatiha okuması mekruhtur.
Peki, Sizler namaz bitiminde birbiriniz yadırgıyor musunuz? Her ikisi de hayır, derler.
Üstad SubhanAllah, der. Böyle bir durumda Sükût etmeniz mümkün oluyor. Hâlbuki bu farz bir namazın Batıl veya Salih olması gibi önemli bir konudur. Fakat namaz kılanın teşehhütte Allahumme Salli ya da Allahumme Salli Ala Seyyidine demesine Sükut edemiyorsunuz… Ve bundan dolayı, dünyayı hoplatıp bir ihtilaf çıkarıyorsunuz…
Sohbet Yazarımız: Für
Hasan El Benna’nın Ufuk Açan Sözleri
Bize göre “ La ilahe illallah, Muhammedün Resülullah” diyen her Müslüman’ın yaşadığı toprak parçası vatanımızdır. Bizim katımızda saygınlığı ve yüceliği vardır. Orayı sever ve sayarız; gelişmesi için gayret gösteririz.
İslam uğrunda çalışacak bir kimse, bölücü vasıflardan sıyrılıp sadece Allah rızası için çalışmadıkça başarıya ulaşamaz.
Müslüman hanımlar öncelikle kendilerini dinini ve dünyasını tanıyan kültürlü birer hanımefendi olarak yetiştirmelidirler .Sonra da evlerini imkan ölçüsünde birer İslami davet merkezi haline getirmelidir.
Kadın,erkekten; erkekte kadından bir parçadır. Rabbimiz bu hususta şöyle buyurmuştur: “…Siz birbirinizdensiniz.”
Bilgi çağı denilen günümüzde televizyonlar, her evde bir fesat atmosferi oluşturmakta insanların beyinlerini dumura uğratmaktadır. Ne sohbet, ne ziyaret, ne ibadet kaldı evlerde…
Bu öyle bir davadır ki, dikenler ve zorluklarla doludur. Eğer yürüdüğünüz yolda her şey engelsiz ve sıkıntısız işliyorsa, bilin ki o yolda eğrilik vardır.
Bizler, herhangi bir ırkın üstünlüğüne inanmıyoruz. Renk ve ırka dayalı taassubu kabul etmiyor ve onu benimsemiyoruz. Bizler, insanların birbirlerine adil bir şekilde davranmalarını istiyor, onları sevgi dolu bir kardeşliğe davet ediyoruz.
Kuranı Kerim geçmişte namazların süsü iken günümüzde eğlencelerin süsü haline gelmiştir. Önceden mahkemelerde adalet ölçüsü iken günümüzde düğün yerlerinin eğlence vesilesi haline gelmiştir. Önceden vaaz ve hutbelerde ilk sıradayken, günümüzde büyücü ve muskacıların baş tacı haline gelmiştir.
Dini davaların dayanağı, maldan önce iman, geçici servetlerden önce inançtır. Sağlam ve dürüst mümin bulundukça, kendisiyle birlikte başarılı olmanın tüm araçları da bulunur.
Biz İslam’ın; hayatın her alanını düzenleyen, her konuyla ilgili bir hükmü olan, hayat için sağlam ve hassan düzen kuran, insanların maslahatı için gerekli sistemler öneren ve hayati öneme sahip sorunlar karşısında eli kolu bağlı olmayan kapsamlı bir “anlamlar dünyası” olduğuna inanıyoruz. Bazı insanların İslam’ı çeşitli ibadet ve manevi bağlardan ibaret sayması yanlış bir anlayıştır. Bu dar ve sınırlı anlayış sahipleri, ruhlarını ve anlayışlarını bu sığ çerçeveye sıkıştırmışlardır.
Birinci vasıtamız imandır. Yeniden bütün dünyaya karşı cihad etmek için yükleneceğimiz vasıta “Hakiki imandır ve Allah’ın yardımına güvenme” olacaktır.
Şüphesiz bizim fikirlerimiz, mumdan yapılma gelinler gibidir. Ne zaman ki onların uğrunda ölürüz işte o vakit, ruh kazanırlar, hayat bulurlar.
Gerçek şu ki, bizler, Allah’ın kitabını hayatımızdan çıkarmışız. Elimizde sanki fayda vermeyen ve hükmü icra edilmeyen tarihi bir eser varmış gibi davranıyoruz. Gerçekte ise başımıza gelen bütün bela musibetlerin kaynağı da bu anlayıştır.
İslam; fert, aile, resmi ve gayri resmi ilişkiler, fertlerin ve toplumların birbirleriyle olan ilişkileri itibariyle dünyanın şimdiye kadar gördüğü en mükemmel ve en faydalı düzeni getirmiştir.
Hangi kuvvet, yüreği “ Allah size yardım ederse, sizi yenecek güç yoktur. ( Ali İmran-160)” ayeti ile coştuğunda mümin adamın kalbine dökülen bu kuvvetten daha büyüktür.
Allah aşkına söyleyin, İslam siyaset değil, sosyal hayat değil, ekonomi değil, kültür değilse peki ya nedir o zaman İslam? Şuursuz kalplerle eğilip kalkmalarımız mı? Ya da rabiatül adeviyye’nin “kendileri için bile tevbe gereken tevbeler!” sözündeki gibi, bilinçsizce, dil ucuyla söyleyip durduğumuz, ağzımıza gevelediğimiz birtakım sözcükler midir İslam? Kardeşlerim, Kuran böyle bir din anlayışı için mi mükemmel, sapasağlam ve ayrıntılı bir hayat düzeni olarak indirildi?
Aziz kardeşim! Allahu Teala’nın , muttaki olan kullarının kalbine sırları ve feyzleri verdiğini bilirsen o zaman bu hususta nefsinle mücahede etmen lazım.
Doğulu milletler sosyal açıdan bir yanda yüce geçmişlerinden miras aldıkları insanlık ve erdemlerden uzaklaşarak ahlak ve yaşayışlarinda her şeyi mübah görmeye başlamış; öte yanda, yılan zehri gibi kanını zehirleyip huzurunu bozan, hayatin her alanına yayılan batı taklitçiligi hastalığına yakalanmislardir.
İmanınızı yenileyin ey gençler! Gaye ve hedeflerinizi belirleyin! Sahip olacağınız ilk kuvvet imandır, bu imanın neticesi de vahdettir. Vahdetin sonucu da apaçık güçlü bir zaferdir. İman edip kardeşler olunuz! Bundan sonra da zaferin geleceğini bilin ve gözetleyin!
Din ile siyasetin arasını ayırmak Hanif din olan İslam’ın öğretilerinden değildir. Dinlerine karşı sadık, onun ruhunu ve getirdiği öğretileri kavramış olan Müslümanlar da bunu kabul edemez.
İslam hayatın bütün yönlerin kuşatan bir nizamdır. Şu halde o; hem devlet ve vatan, hem hükümet ve kanun hem ilim ve hüküm vermedir. Hem madde ve servet hem kazanç ve zenginliktir. Hem cihada ve davet hem ordu ve fikirdir. Hem doğru bir inanç hem de aynı şekilde sahih bir ibadettir.
Osmanlı döneminde İstanbul’da yaşayan Hristiyan kadınların dahi sokağa çıkarken müslüman topluma olan saygı ve utançlarından ötürü örtündükleri anlatılmaktadır.Ama bugün tuz kokmuştur.
Sorumlulukları paylaşın, birbirinizin yükünü omuzlayın, yardımlaşın. Bu, samimim imandır, kardeşliğin özüdür. Hal hatır sorarak ve iyilikte bulunarak birbirinize destek olun.
Kadının, erkekle karışması ahlaktaki çöküntüyü hızlandırır ve hiçbir sınır tanımadan, homoseksüelliğe kadar gider.
İhlâstan kastım şudur: Müslüman ferdin, sözünde, amelinde ve cihadında dünyevi hiçbir amaç (mal, mülk, makam ve mevki) gözetmeksizin, Allah’ın rızasını ve mükâfatını kazanmayı dilemesidir. Böylece mümin, mal ve menfaat eri değil; düşünce ve akide eri olacaktır.
Irkçılık düşüncesi, Kur’an’ın tabilerinin ruhuna yerleştirdiği İslam kardeşliği düşüncesinin önünde, güneş ışınlarının karları eritmesi misali eriyip yok olacaktır.
Doğu milletleri kendi hak davalarına inanır da nefislerinde bulunanı değiştirirlerse, manevi kuvvete önem verir ve ahlaklarını düzeltirlerse her yönden maddi kuvvet kendilerine akıp gelecektir. Tarih sayfaları buna şahittir.
Kardeşlikten kastım, kalplerin ve ruhların en sağlam ve en kıymetli bağ olan inanç bağıyla birbirine bağlanmasıdır. Kardeşlik imanın; tefrika ise küfrün bir uzantısıdır. Müslümanların en önemli gücü, birlik ve beraberliğin kendilerine verdiği güçtür. Sevgisiz birlik olmaz. Sevginin en alt sınırı kardeşine karşı gönlünde en ufak bir yanlış düşüncenin bulunmamasıdır; en üst sınırı ise, onu kendine tercih etmendir.
Din; ayet, hadis ve naslardan oluşur. Tüm bunları akıl, dil ve dini kurallar çerçevesinde yorumlayıp açıklar. Insanların akli güçleri farklı olduğu için bu metinleri yorumlamada ihtilafa düşmek de kaçınılmazdır.
“Din adamı” gibi taklit yoluyla bize geçen bazı kavramlar, geleneklerimizle uyuşmamaktadır. Bu kavram her ne kadar, Batı’da özel bir sınıfı nitelemek için kullanılıyor olsa da İslam kültüründe tüm Müslümanları kapsamaktadır. Yani Müslüman beldelerinde küçüğünden büyüğüne herkes kendi dininin adamıdır ve bu kavramın kapsamı içerisine girer.
İslam toprakları bir bütündür; asla bölünemez. Vatanın her hangi bir parçasına yapılan saldırı vatanın tümüne yapılmış sayılır.
İslam dini, Müslümanların kendi ülkelerinde iktidar sahibi olmalarını, kimseye köle olmamaları gerektiğini farz kılmıştır. Bununla da kalmayarak Müslüman olmayanları da İslam’a davet etmelerini emretmiştir.
Ümmet ne zaman zevk ve sefaya düşer, bolluğa kavuşur, maddenin çekiliğinde boğulur, dünya hayatının süsüne kapılıp zorluklarına katlanmayı unutur, tehlikelere katlanmaktan kaçınır ve hak yolda cihad etmekten geri durursa böyle bir ümmetin itibar ve emellerinden bir şey kalmaz.
Doğulu milletler siyasal olarak bir yandan düşmanları tarafından işgal edilmiş; öte yandan kendi öz evlatları, partizanlık, iç çekişme, ayrımcılık ve anarşi gibi hastalıklara yakalanmişlardir.
İnsanların, benliklerinde taşıdıkları mutluluğun kaynağı bizzat kendi yürekleridir. Diğer taraftan, kendilerini kuşatan ve onları korkutan bedbahtlık duygularının kaynağı da kendi yürek ve nefisleridir.
Her bir Müslümanın kendi durumuna göre bir kütüphanesinin bulunması gereklidir. Yani kendi dilinden kendisini eğitecek bir kütüphane.
İslam davetine ancak onun bütün yönlerini kavrayan; canını, malını, vaktini ve sağlığını bu yola bağışlayan; davetin kendisine yüklediği sorumluluğu taşımaya hazır olan kimseler yakışır.
İnsanın bilinçlenmesine, şuurun canlandırılmasına, nefislerin en iyi bir şekilde gözetim altında tutulmasına İslam kadar değer veren başka bir düzen yoktur. Çünkü bu tür değerler olmadan, hiçbir kanun ve uygulamanın geçerliliği olmayacaktır.
Eğitim sistemi, gençleri dini ve ahlaki temelde yetiştiren, dinlerinin ahkâmını bilen, mazideki şerefine götüren ve büyük medeniyetini tanıyan bir hikmet esası üzerine bina edilmelidir.
Müslüman kadının ideali iyi bir savaș komutanı olmak değil, iyi bir savaș komutanına analık yapmak olmalıdır.
Fikirler, kendisine tam manada iman edildiği, uğrunda ihlasla çalışıldığı, hamasetle yaklaşıldığı ve kişi onları gerçekleştirmek için arınıp çalıştığı zaman başarıya ulaşırlar.
“İslâm ise, hem ibadet, hem önderliktir; hem dindir, hem devlettir; hem rûhanîliktir, hem ameldir; hem namazdır, hem cihâddır; hem itaattir, hem yönetimdir; hem mushaftır, hem kılıçtır; bunların biri hiçbir zaman ötekinden ayrı olamaz.”
Rivayetlerde gelen şekliyle her nerede olursa olsun kabirleri ziyaret etmek sünnettir. Fakat ölülerden medet ummak, onlara bu anlamda çağrıda bulunmak, onlardan bir ihtiyacı karşılamalarını istemek, onlara adak adamak, kabirlerini süslemek, orayı aydınlatmak için mum ve ışık yakmak, onlara yüz sürmek, Allah’ın dışındakilere yemin etmek ve bunun gibi bidatler kendileriyle mücadele edilmesi gereken büyük günahlardandır. Sedd-i zerayi’ (kötülüğe giden yolları kapamak)babından bu gibi şeyleri te’vil etmemek gerekir.
Dâva sahipleri, kimseden hiçbir ücret istemez. Şayet isteyecek olurlarsa, cimrilik ederler. Sonunda îmân kalplerine iyice yerleşince nefislerini de mallarını da, ruhlarını da kendi istekleriyle feda ederler.
Kadına “Çocuğunu hayır üzerinde yetiștir” demeyeceğiz. Bilakis kadına, “Kendini hayır prensipleri üzerine yetiștir ve çocuğuna örnek ol. ” diyeceğiz.
Gaflet, aldatıcı hayaller, dalgın kalpler, körü körüne bağlılık ve her bağıranın peşinden gitmek gibi şu önemsenmeyen hasletler, müminlerin yolu değildir.
Tümüyle kahramanlık, vatanı korumak, dine sımsıkı sarılmak, Allah yolunda cihad etmek, yükselmek ve şeref kazanmak için mücadele etmek gibi duyguları aşılayan kitaplar okudugumuzu hatırladığım, diğer taraftan günümüzün yetişmekte olan gençliğinin okuduğu tümüyle asılsız hikayelerine, güçsüzlük, iradesizlik ve korkaklık aşılayan kitaplarına baktığım zaman, dünkü genel kültür ile bugünün genel kültürü arasındaki tekamül farkını daha iyi anlıyor ve yetişmekte olan kuşaklara kitap, hikaye, gazete veya dergiler yoluyla sunulmakta olan bu kültürün sağlam bir ayiklamaya tabi tutulması gerektiğine inancım güç kazanıyor.
Dünya milletlerinin, birbirlerinin önüne geçmek ve diğer milletlerle her zaman üstünlük sağlamak için şiddetli bir şekilde yarıştığı bir ortamda, mevcut şartlar yeni bir nesil inşa etmemizi gerekli kılmıştır.
İster dinde bir şey eksiltme olsun, ister dine yeni bir ilavede bulunma şeklinde olsun, insanlar nefislerine hoş geldiğinden bunu benimsemiş olsalar dahi, Allah’ın dininde aslı olmayan her bidat kendisine karşı savaşılması ve onunla daha kötü bir duruma sebep olmayacak en güzel metotlarla ortadan kaldırılması gereken bir sapıklıktır.
İslam birlik dinidir.
İslam eşitlik dinidir.
Birik ve eşitlik bağlarını herkes için sağlamaya kefildir. Yeter ki insanlar hayırlı hususlarda yardımlaşsınlar.
Samimi kardeş, diğer kardeşlerini kendi nefsinden daha evla görür. Onlar da mümin kardeşlerini aralarına almazlarsa başka hiç kimseyi aralarına almazlar. Sürüden ayrılan koyunu kurt kapar. Müminler, birbirine kenetlenmiş sağlam bir bina gibidirler.
Kelime-i şahadeti ikrar eden, gereğini yerine getiren ve farzları eda eden bir Müslüman’ı tekfir etmemeliyiz; ancak küfre girerse, dinin bir hükmü inkâr ederse Kur’an’ın açık ayetlerini yalanlarsa, Kur’an ayetlerini uygun olmayan bir şekilde tefsir etmeye çalışırsa veya küfür olduğu kesin olan bir iş yaparsa o durumda kişinin kadir olduğuna hükmedebiliriz.
İslam devletlerinin önderliğini üstlenecek, Müslümanları bu parçalanmışlıktan kurtaracak kendilerini yenilemelerine yardımcı olacak, kaybedilmiş topraklarını, ellerinden alınmış vatanlarını ve gasp edilmiş olan ülkelerini onlara iade edecek ve ardından cihad bayrağını ve tebliğ sancağını yükseklere taşıyacak, böylece İslam âlemini İslam’ın prensipleri vasıtasıyla yüceltecek olan bir devlet hedefliyoruz.
Bilmelisin ki, İslam akılları dondurmaz, fikirleri engellemez. Fakat haddini bilmelerini emreder. Anlayışlarının kıt olduğunu bildirir. Bilgilerini arttırmaya çalışmalarını emreder.
Eğer milliyetçilikle -ırkçılık güdülürse, kendi ırkını yüceltmek çin diğer ırkları kurban etmek, izzet ve şerefini yoketmek- istenirse, elbette böyle bir milliyetçilik insanlıktan uzaktır. İslam ümmetinin dayandığı iki esas: 1-Bütün insanlar Hz.Adem’den gelmişlerdir. Bu sebeple bütün insanlar eşittir. 2-İnsanlar birbirlerinden ancak çalışmakla ve takva ile üstün olabilirler.
– Araları düzeltmek. Çünkü kişilerin arasını bozmak, tıraş edicinin kendisidir. Ben size saçı tıraş ediciden söz etmiyorum, bilâkis dini tıraş ettiğini (kökünden kazıdığını)
söylüyorum.”
“Artık o ikisinin arasını bulup barışın. Bulup barıştırmak daha hayırlıdır. ” (Nisa,128)
Ey Allah’ım! Sen Müslümanlara dinlerini öğret.
Bu alemi karanlıktan kurtar.
İslam nuruyla nurlandır, amin…
Ey Allah’ım! Sen Müslümanlara dinlerini öğret.Allah razı olsun devamını dileriz insaAllah……….
Hasan El Benna’nin sözlerini yazarak; üstteki yazıyı gölgelemişsiniz , merak eden araştırma yapyardı. Yazı gereksiz uzatılmış. Gerek var miydi¿ “hayir”.