Dinde Yozlaşma Nedir
Dinde Yozlaşma Süreci
Dinde yozlaşma diye bir kavram vardır. Yozlaşmak nedir ve neden en çok dinlere yansır… Çeşitli yönlerden yozlaşmaların yaşanması mümkündür. Fakat dünyanın en temel sistemi olan dinlerde bu yozlaşma yansımaları daha çok görülmektedir. Dini yozlaştırmanın iki temel hali vardır, bunlardan biri kolaylaştırmak adına dinin özünden vazgeçmek diğeri ise insanlardan gereğinden fazla şey beklemekle olur. Bunun dışında insanların kendi benliğiyle karar verdiği temelsiz düşünceleri dine sokması veya keyfiyetten çıkarması ile de mümkündür. Öncelik sırasını kaybetmek ve temel olanlar yerine ilk sıraya detayları koyup boğulmak da bir yozlaşma süreci getirir. Birçok sebebi olabilen yozlaşma kavramının nasıl düşünceler oluşturabileceğini birlikte düşünelim… Neden ve nasıl yozlaştırılır?
- Dini yozlaştırmanın ilk yolu dindeki bazı değerleri itibarsızlaştırmak ile olur. İnsanlardan en çok duyduğumuz şey namaz kılmıyorum ama kalbim temiz. Örtünmüyorum ama namusluyum. Dar ve ince giysem de başım kapalı… vs diye ardı arkası gelmeyen bahanelerimizle yaklaşmamız bu dini yozlaştıran birer düşünce şeklidir. Keza kalp temizliği öyle söylemekle belli olabilecek bir durum değildir. Namaz kılmak bir ibadettir. Kişinin akli dengesi olması ve buluğ çağına ermesi yani irade ve anlama kapasitesinin belli seviyede oturmasıyla başlayan öz olan bir ibadettir. Bu nedenle namaz kılmıyorum ama kalbim temiz kıyası mantıklı bir görüş değildir. Elbette kalpleri Allah bilir ama Allah şöyle bir hüküm koymadı, kalbi temizler namaz kılmasın… Yahut ta açığım ama namusluyum, demek… Tamam, erkeklerle mesafelisindir ya da kadınlarla ama birilerinin göz zinasına sebebiyet verirken nasıl olabilir de kalp rahatlığıyla yapmamız gerekene değil de başka şeylere odaklanabiliriz. Ki zina etmiyor olmak, bizim açık olmamıza izin veriliyor anlamını taşımaz. Ya da başımızı kapatınca tesettür görevimiz bitmez. Çünkü tesettürün gerçek manası, kendini kötü olan ve yanlışa sebebiyet verebilecek her türlü bakış ve eylemden korumaktır. En çok da nefislerimize karşı bizleri ve diğer kişileri koruma altına almaktır. Kişi makyaj yapıyor ve yahut dar ince giyiyorsa, başını kapatması bir tesettür olmayacaktır… Bu nedenle bir şeyi yaparken ya da yapmazken dürüst olmak gerek… En azından şu sözleri söyleyebilmeli:
Ben namaz kılmıyorum, bunun büyük bir hata olduğunu ve imanımın da eksikliğini gösterdiğini biliyorum. Yine de düzelmeyi ve Allah’ın Rahmetini umuyorum…
- Dini yozlaştıran ve aynı zamanda zorlaştıran bir bakış açısı da; kişilerin farz olan ibadetleri daha oturtmadan insanlara nafile ibadetleri yaptırmaya kalkmaktır. Kişinin zorunlu olarak yapması gereken şeyler farz ibadetlerdir. Kişi eğer dinin farz ibadetini oturttuysa daha sonra temel ve gerekli olan sünnet ibadetlere hayatında yer verir. Bu ibadetler temel olanlardır. Bundan sonra olan kısım yani nafileler ise insanın tamamen içinde arzusuyla yani takvasıyla isteyerek yapması gereken ibadet türleridir. Kişi dinini benimser, Allah ile olan bağını ilerletirse zaten kendisi birçok anını sevdiğine yani Rabb’ini razı etmeye ayırır.
- Haram-helal dengesini kuramamış ve içselleştirememiş kişiden yine takvaya göre uzak kalması gereken mekruhları yapmaya zorlamak da dini yozlaştıran ve zorlaştıran bir durumdur…
- Din adı altında kendi kişisel görüşlerimizi yansıtmak ve bu yaptığımız eylemleri de bir ibadet gibi göstermek (ruhbanlık, rabıta, tevessül, aracı seçmek, kendine iyi gelen bir durumun öncelik sırasını değişmek… )
- Dini sadece namaz kılmak, oruç tutmak ve hacca gitmek olarak sınırlandırmak. Din bir toplumun düzenini sağlamak için en doğru kararları ilahi bir temele dayandırarak ortaya çıkarırken, din sadece seçtiğimiz üç beş ibadetle bitiyor sanmak da bir yozlaşma çeşididir. Dinin ibadet, salih amel ve güzel ahlak gibi alt boyutları vardır. Kişi namaz kılıyorsa aynı zamanda haramdan da uzaklaşması gerekir, merhametli ve adil de olması gerekir. Yani namaz kılmakla din bitmez. İnsanlara karşı merhametli olmak, hoşgörülü olmak, ölçülü bir yaşamı benimsemek, bakış açımızı düzeltmekte bir dindir. Yani namaz kıldım, ben cennetliğim demek ancak kendini kandırmaktır. Keza öyle olmasa Allah vay ki o namaz kılanların haline, onlar hayırdan alı koyuyor deyip de kızmazdı
- İyiliği, merhameti ve birçok yapılması gereken ameli belli kişi yer ve kurumlara ait sanmak da yanlış bir bakış açısıdır. Efendim, burası camimi sen bize din anlatıyorsun! Burası iş yeri burada namaz kılınamaz! Ben anlamam kardeş bu konulardan, sen git Ali beyle sohbet et! Bilmediğim, anlamadığım meseleyle aklımı yoramam! Eee Cuma kılıyoruz ya yetmez mi! Tamam Ramazan ayında tutarız orucumuzu, okuruz Kuran’ımızı şimdi gel de az gezelim! Vs… aklımıza gelebilecek birçok cümlede yozlaştırılmış düşünce sözler mevcut… Her şeyin yerini ayarlıyalım derken, her şeyden dini soyutlaştırır olduk. Keza Müslüman yaşadığı sürece evde de okulda da iş yerinde de düğününde de yine Müslümandır. Bu nedenle her ortamını İslami çerçevede düzenlemesi gerekir… Ama bunun yerine namazı camiye has kılıyoruz, Kuran okumayı ve oruç tutmayı Ramazan’a ayırıyoruz. Elimizde para var ve muhtaç sahibi kapımızı çaldığında da yardımı zekata kadar erteliyoruz… Yani dini her ana ve her yere ait iken, Onu kapı dışarı ediyoruz…
- İman eden bir insan için dünya cehennem yeri gibidir, kafir için ise cennet yeridir, diye bir hadisi şerif vardır. Bu hadisin manasını bilmeyerek yanlışa yorumlayabiliyoruz. Evet, iman eden bir kul zorluklarla imtihan edilir. Lakin bu demek değildir, çalışıp kazanmayalım, israfa kapı açmadan nimetlerden istifade etmeyelim… Bu sözdeki mananın aslı, Müslümanın varış yeri cennettir, bu nedenle dünyada istediği kadar varlıkta olsa da cennetin yanında hiçbir değeri olmayan basit bir yapıya dönmektedir… Yine kafir için ise ahirette cehennem yurdu olduğu için, dünyada zorluk bile çekse ahiretten daha az zorluk olacağından ona cennet gibi gelir… Elbette imtihan hayatımızın çeşitli şekilde zorlukları olacaktır. Ama burda değinmek istediğim mesele, kendimize yok yere zorluk çıkarmak, helal olandan uzaklaşmak, kendimize acı çektirmek yahut da zaten Müslüman sıkıntıda olur deyip haklarından ve sorumluluklarından vazgeçmek diye bir şey yoktur. Bunlar da diğer düşünce tarzları gibi dini yozlaştıran ve zorlaştıran durumlardır…
- Dinde öncellik sırasını kaybetmek de dinin gerçek değerini yok etmeye, değersizleştirmeye sebep olmaktadır. Misal ibadetlerin özü ve her ibadeti içine alan Dua’dır. Ve yine imanla küfür arasında koruyucu çizgi, mesafe olan namaz ibadetlerin şahıdır… Kişi şehadete tabi olmadan namaza geçemez… Namazı boş vererek de orucu ya da haccı öncelik yapamaz… Her ibadet kendi içinde değerlidir elbette, birini yapmayınca diğerinden de vazgeçelim asla ve asla demiyorum… Sadece namazın koruyuculuğu ve kapsayıcılığı daha oturmadan diğer ibadetlerle yetinmenin bir hata ve karmaşaya sebep olacağını söylüyorum… Bilindik bir hikâyeyi örnek vermek istiyorum…
Öğrencilerine hayat üzerine ders vermek kararı ile sınıfa giren profesör, hiçbir şey söylemeden, kürsünün üstüne büyükçe bir kavanoz koyar…
Ardından kavanozu tenis topları ile doldurur ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar… Öğrenciler, hep bir ağızdan kavanozun dolduğunu söylerler…
Bu sefer profesör içi çakıl taşı dolu olan bir torba çıkarır ve torbanın içindeki tüm çakıl taşlarını kavanoza döker…
Sonra çalkalayarak taşların tenis toplarının arasındaki boşluklara yerleşmesini sağlar…
Öğrencilerine tekrar sorar;
– “Kavanoz doldu mu çocuklar?”
Öğrenciler yine “evet doldu” diye yanıtlarlar.
Profesör bu defa içi kum dolu bir torba çıkarır ve torbanın içindeki tüm kumu kavanozun içine boşaltır…
Onu çalkalar ve kumların, içi tenis topu ve çakıl taşı dolu olan kavanoza yerleşmesini sağlar…
Bir defa daha sorar öğrencilerine;
– “Kavanoz doldu mu çocuklar?..”
Öğrenciler bir kez daha yanıtlar;
– “Evet, doldu…”
***
Bu sefer profesör bir öğrencisini kantine gönderip iki şişe su almasını rica eder… Gönüllü bir öğrenci koşarak sınıftan çıkar ve kısa bir süre sonra iki şişe su ile geri döner…
Öğrencisinin elinden suları alan profesör bu defa bu suları kavanozun içine döker ve çalkalar…
Sınıfa dönüp son kez sorar;
“Kavanoz doldu mu arkadaşlar?”
Öğrenciler biraz şaşkın dördüncü defa “evet doldu” diye cevap vermek zorunda kalırlar…
Bunun üzerine profesör içi tenis topu, çakıl taşı, kum ve su dolu kavanozu iki eli ile kaldırarak sınıfa gösterir ve şöyle der; ´
– Bu kavanoz sizin hayatınızı simgeler…
Bu tenis topları hayatınızdaki önemli şeylerdir…
Aileniz, çocuklarınız, sağlığınız arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan şeyler…
Diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve hayatınızı doldurur…
Çakıl taşları ise daha az önemli olan diğer şeyleri temsil eder…
İşiniz, eviniz, arabanız vs…
Kum ise geriye kalan ufak şeylerdir…
Şayet kavanoza önce kum doldurursanız çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına yeterli yer kalmaz…
Aynı şey hayatımız için de geçerlidir… Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz, önemli şeyler için vakit kalmayacaktır…
Dikkatinizi mutluluğunuz için değer taşıyan önceliklerinize çevirin… diye dersini bitirir.
***
Bu hikayede de gördüğümüz üzere, insanın hayatındaki öncellikleri olması gerektiği gibi dininde öncelikleri vardır… Eğer biz öncelikleri sona saklarsak veya hiç uygulamazsak sonrası bu durum karmaşaya sebebiyet verir ve dinin özünü gözden kaçırırız.
- Son olarak değinmek istediğim durum da, toplumda cinsiyetsel farklılıkları sebebiyle toplumun kadın ilişkilerinde dengeyi sağlamaktan öte çıkan yobazlaşmalardır. Kadınlar ve erkekler birbirinden kaçan düşman veya canavarlar değildir. Aynı dünyayı paylaştığımız ve hatta aynı evlerde yaşadığımız diğer insanlardır. Bu nedenle toplumda kadınlardan kaçan erkekler, erkeklerden kaçan kadınlar olarak yaşamak yerine ölçülü halleri bulmamız ve dengeyi kurmamız gerekir. Elbetteki kadınlarla kadınların birbirine ya da mahremine olan yakınlıkla diğer bireylere olan yakınlık, konuşma tavır asla bir olamaz. Sadece demek istediğim toplumu birbirinden kaçan ve birbirini anlayamayan ilerde daha büyük sorunlara sebep olabilecek şekilde bölmek yerine, ölçü ve vakar bir halle gerekli bağları kaliteli şekilde sürdürmek gerektiğidir… Keza kadın erkek arasında gereğinden fazla uzaklık da, gereğinden fazla yakınlık da birer yobazlaşma süreci getirir.
Dini kendi tekelimize alıp yozlaştırıcı, zorlaştırıcı ve dinin dışına taşmaya sebep olan düşünce ve davranışlardan uzaklaşalım…
Kimse bu dine zarar veremez. Zarar vermek isteyen ancak kendine verir. Ne diyelim Allah böyle fitnelerden korusun hepimizi