Eş Olmanın Sorumlulukları
Eş Olmanın Getirdiği Yükümlülükler
Fıtrat gereği her birey doğar, büyür ve bir yuva kurar. Ailesinin güçlü ve kalıcı bir bağ oluşturması içinde eşler birbirilerine karşı sorumluluklarını yerine getirmelidir. Bu sorumluluklar bazen maddi yani gözle görünen çabalarımız olur ama aileyi korumaya alacak olan asıl olan sorumluluklarımız manevi olanlardır.
Eş olmanın ilk adımı sevgiyle başlamalıdır. Kalplerin birbirine ısınması alacağımız sorumluluklarımızı kaldırabilmek, mücadele edebilmemiz için gerekli bir nevi enerji kaynağıdır. Sevginin olduğu yuvalar her zaman daha güzel bir yaşam sağlar.
Sevgi kavramı çok saf ve masum bir duygudur, bu saflığı da onun korunmasına ihtiyaç duyduğunu gösterir. Çocuklarımız gibi düşünebiliriz sevgimizi. Korunmaya, ilgiye, saygıya ve diğer güzel şeylere ihtiyacı vardır. Bizlerde sevgimizi öncellikle, saygımızla birlikte korumaya almalıyız. Yoksa sevgi hassas olduğu için yıpranabilir. Bir fotoğraf misali, her el değdiğinde rengi karışır, eskir hatta yırtılabilir. Bu yüzden onu öncellikle bir jelatine hatta bir çerçeve içine almalıyız. İşte sevginin en büyük çerçevesi saygımızdır.
Saygıdan sonra, o fotoğrafın değerinin her zaman hatırlanması için ilgiye ihtiyaç duyar. İlgi gösterdikçe sevgi kalplerimizde bir gökkuşağı misali renklenir ya da bir fidan gibi açılır, tohum verir canlanır. Bu yüzden sevgimizin tadını almak istiyorsak ilgiyi de ihmal etmemeliyiz. Fırsat buldukça sevgimizi yaşamaya gitmeli ve gereksiz şeylerle zamanımızı doldurmak yerine, yan yana olmanın tadını çıkarmalıyız.
Bir yuvanın bereketi, eşler arasındaki ülfete bağlı olarak verildiği söylenir. Buna manevi açıdan da baksak, somut olarak da baksak bu söz doğru bir sözdür. Çünkü eşler birbirlerine karşı anlayışlı, sevgi dolu olursa yuvalarını ayakta tutacak şekilde hareket ederler. Ne maddi ne manevi bir israfa kapı aralamazlar. Sevgilerini hor kullanmazlar. İdealist bir bakış açısı geliştirirler. Çünkü sevgileri, birliktelikleri onlar için çok önemli bir amaç halini almıştır.
Zaman zaman dünya hayatının getirdiği sarsıntılar yaşanır eşler arasında. Ama birbirlerine karşı saygı ve sevgi bağı güçlü insanlar bu zorlukları daha kolay atlatır. Yokluk olsa da, kendilerini inciten insanlar olsa da, onlar birbirlerine sıkı sıkıya tutunmaya çalışırlar. Böyle bir beraberlik yıkılmayacağı gibi, daha da yerleşecektir.
Depremlerde olduğu gibi, bazı yerler çöküntüye uğrarken, eğer dayanıklılık gösterir ve pes etmezse toprakta aradaki boşluklar kaybolur ve daha sağlam bir zemine oturur. Daha sonraki sarsıntılarda ise daha az etkilenir. Evlilik de böyledir. Bizler eşimizle ne kadar güçlü bir bağ kurarsak, her sarsıntı aramızdaki boşlukları daha güzel bir ilişkiyle dolduracaktır. Ve yıllar ilerledikçe sevgi bağımız da sağlam bir zeminde kurulmuş yuvamızla büyüyecektir.
Eş olmanın getirdiği sorumlulukları düşündüğümüzde, öncelikle beklentilerimizi konuşmak yerine, biz olmamız gereken vasıfları kazanmalıyız. Kadın olalım, erkek olalım fark etmez. Kendi görevlerimizden daha çok karşımızdaki kişiden yana beklentilerimizin üzerinde durursak olumlu bir değişim olmayacağı gibi belki de kendimizi yıpratacağız. O çok severek kurduğumuz yuvamızda artık sevgimiz yara almış, bizlerde yorgunluk içinde sevgimizden vazgeçecek bir hale gelmiş olacağız. Bu yüzden önceliğimiz doğru davranışlar geliştirmek olmalı. Daha sonra da karşımızdaki insana, sevdiğimiz ve her şeyi paylaştığımız eşimize ondan beklentilerimizi zaman zaman sıkmadan, bunaltmadan ifade edeceğiz. Hatta yapabiliyorsak, karmaşık bir yola girmeden, ona bunu düşündürtecek, farkına varacak örnekler sunmalıyız.
Bir film izledik diyelim, sizin de rahatsız olduğunuz ama bir türlü söyleyemediğiniz bir konu varsa o filmi izlerken, eşimize suçlu muamelesi yapmadan, burada adam şunu yapıyor, aslında böyle yapınca eşinin duyguları inciniyor, şöyle şöyle yapsaydı daha doğru olurdu, değil mi? Sen ne düşünüyorsun deyip bazen ona küçük ipuçları verebiliriz. Tabi ki biz bir teknik uyguladık diye kendimiz, hemen değişim beklememiz doğru değildir. İlişkilerde en önemli şey Sabırlı olmaktır. Bıkmadan, bunaltmadan farklı ve yapıcı şekillerde değişik zamanlarda düşüncelerimizi ifade edecek cümleler kurmalıyız. Bu şekilde bir ilerleme kaydedemezsek dahi, eşimiz bu fikre aşina olacaktır. Belki bir gün karşımıza alıp daha açık şekilde ifade ettiğimizde, bizi daha iyi anlayacaktır.
Ne anlatırsak anlatalım, karşımızdaki insanı sevdiğimizi ve ona saygı duyduğumuzu aklımızda tutmalıyız. Ve ona da, değer verdiğimizi, onu önemsediğimizi hissettirerek kendimizi ifade etmeliyiz ki, karşımızdaki kişi bizlerdeki iyi niyeti fark etsin. Doğru cümleler kurmadığımızda, karşımızdaki kişi bu niyetimizi fark etmediği gibi aksi şekilde bizlerin kendini çok düşünen, bencil bir yapıda olduğumuz hissine kapılabilir. Bu algıyı verirsek, o güzel niyetimiz, ne yazık ki yetersiz ve çirkin sözlerimizin arasında kaybolup gidecektir.
Yemeğimizi yaptığımızda nasıl ki özenip onu sunarken güzel görünmesini istiyorsak, düşüncelerimizi ifade ederken de kelimelerimizle, o güzelliği sergileyebilmeliyiz.
Eşimizi yabancı bir adam bir kadın gibi görmemeliyiz asla. Hani bazen boş bir lakırdı dolanır ağızlarda elin kızı, elin oğlu diye. Böyle bir bakışla eşimize asla bakmamalıyız, mümkünse bu sözü aklımızdan silmeliyiz. Açıkçası çok çirkin bir bakış açısı bu.
Eş olmak demek, hiç kimseyle paylaşmadığın özelini, her şeyini, bir bütünlük olarak yaşamak demektir. Eş olmak canınızın, kalbinizin, ruhunuzun, iki kez size bahşedilmesi demek. Bu yüzden el değildir ve hatta ikinci sizsinizdir. Eşimize en az kendimiz kadar saygı duymalıyız. Değer vermeli ve önemsemeliyiz.
Daha duyarlı evlilikler görmek ve eş olmanın gerçek değerinin yaşandığı bir dünyada yaşamak dileği ve duasıyla…
(Not: Yapıcı bir değişim için Okuyucularımız bahsettiğimiz gibi yazımızdan kendine pay çıkarmalılar, karşımızdakine değil)
Yazar: Derya TURKAY
Yapıcı bir değişim için Okuyucularımız bahsettiğimiz gibi yazımızdan kendine pay çıkarmalılar, karşımızdakine değil.İnsaAllah pay cıkaranlardan oluruz ama önce o eşi bulmakla baslasak………emeğinize yureğinize sağlık Allah razı olsun.