Hiç mi Kalmadı
Dünyada bir Vicdan ?
Bir yara kanıyor ta derinlerde
Bir ceylan ağlıyor derdin içinde
Bir çığlık sarmış alemi
Feryad figan almış her bir yeri
Bir kuzu boğulmuş gözyaşlarına
Ölümün kokusunda yaşanır mı böyle
Her yerde bombalar bağırıyor
Açlık sarmış her köşeyi
Can havliyle yaşanıyor her gün
Ölüm ne zaman gelecek diyerek bana…
Söyle yaşanır mı böyle
Ya da yaşamak denir mi böylesi anlara
….
Hiç mi dünyada kalmadı bir vicdan
Hiç mi ağarmadı saçlar
Yanmadı yürekler sevdiğinin acısıyla
Nedir bu vurdumduymaz haller
İnsan mı yok şu alemi kainatta?
…
İnsan var demeyin bana inanmam asla
Madem insanlar halen yaşıyor dünya da
Neden bu zulmü görmüyor kimse
Kör mü oldu gözler, görmez oldu
Sağır mı kulaklar duymaz oldu
Öldü mü kalpler ruhlar da
Bu acı feryadı vicdanlar anlamaz oldu
….
Farzedelim o kanlara bürünmüş bebek bizim
O üzerinde kurşunlar saçılı babalar
Kıyafetleri yırtılmış analar bizim
Biz esir düştük o vahşet yuvasına
O zaman da bu kadar kör olabilecek miydi kalplerimiz
Yine de ölü taklidi yapabilecek miydik bu zulmün karşısında
Sefaletin çürüttüğü bedenle iyiyim diyebilecek miydik…
….
Söyler misiniz bana
Bu dünya da insan var mı hala…
İnsan gibi insanları soruyorum varlar mı hala?
yazan: imtihan
seni de vururlar bir gün ey acı
uçuşup durduğun kanatlarından
sazın, sözün, türkülerin tükenir
ellerin koynunda kalakalırsın
şakaklarına kar yağıyor bilesin ey acı
gül açan yüzlerimizde
göğeriyor rengin senin de
biz seni
tâ eskiden tanırız
hani göğüslerimize taş olur inerdin
avuçlarımızda hira dağıydın
al atların tan yerine ayarlanmış yelelerinde
akdeniz rüzgarlarına karışan sendin
biliyorum
hiçbir tarih yazmayacak ve bir
sır gibi kalacak yakılan kitaplarda
göbek bağı anasından henüz çözülmemiş bebelerimize
mitralyözlerin washingtondan ayarlandığını
seni de yakarlar bir gün ey acı
bir taptuk kul gözlerinden vurursa
parmakların eğri ağaç tutmaz
çığlıkların çağlar aşar duymazsın
ve ben biliyorum
örümceği, mağarayı, güvercini, asâyı
ve ibrahim’in baltasını
biliyorum
nereden başladı bu kesik dans
ve bu dansa karşı afyonlanmış hecin yüzlü
insanlar kim?
kim kimin yanında
kim kimin karşısında
meclis kürsüsünden konuşan bu adam kim
üsküdür kız lisesinde okuyan genç kız
çantasında kimin fotoğrafını taşıyor
kadıköy vapurunda sigara tüttüren delikanlılar
neden gülüyorlar ki
seni de vururlar bir gün ey acı
filistin’de sapan taşlı çocuklar
dalın, kolun, fidelerin budanır
kuru bir kütükle kalakalırsın
öyle bakmayın balkonlarınızdan
fırat nehri ayrılık çıbanına tutuldu,
damarlarımızı yırtıyor
tuna nehri, onulmaz boşnak sızıları
pompalıyor yüreğimize
pilevne türküleri ağıtlara dönüşürken,
çeçenya’da yiğitler
inancın emeğin / ve aşk’ın
kılcal damarlarına ulanıp sustular…
ve ne bağdat’tan
ne şam’dan
ne mekke’den
ne diyarıbekir’den
ne istanbul’dan
ne buhara’dan
bunca telefon direğine rağmen kimse kimseyi
duymuyor
seni de vururlar bir gün ey acı
halepçe’de soldurulmuş gül gibi
bu sevdaya düşsen, sen de yanarsın
suskun, sıcak, uzun yaz geceleri
ve siz
ey analar,
hani siz, gecelerinizi böler, çocuklarınıza ninniler
söylerdiniz
hani siz, fatihler doğururdunuz…
gelin kızların giysileri kirletildi
çocuklar hep yetim kaldı
‘elem yecidke yetimen feava’
ve ben biliyorum
ben biliyorum
istanbul’un
bağdat’ın
diyarıbekir’in
mekke’nin
buhara’nın
birbirine nasıl bağlandığını, nasıl çözüldüğünü; sonra
ey insan
ey insanlık
ayağa kalk
kolları ve bacakları budanmış delikanlıları
boyunları gövdelerinden ayrılmış insanları
gözleri uyur gibi kapanmış, kan pıhtıları içindeki bu
çocukları
gelişmiş laboratuarlarınızda dikkatle inceleyin
ve bir gün
bu dünya
gül bahçesine dönecek
bunu böyle bilin; ve
unutmayın..
Seni de Bir Gün Vururlar Ey Acı Şiiri
Ferman Karaçam
İslami Şiirler