Komşuluk Hikayeleri Oku
Hayırlı Komşu Hikayesi
Bu sabah ezan sesi çok derinden geliyordu. Salih, yatakta ezanın sesini dinledikten sonra kalkıp çocukları kontrol etmek için odalarına gitti. İki çocukları vardı. Biri üç diğeri beş yaşındaydı. İkisini de öpüp üzerlerini örttü. Daha sonra abdestini alıp, sokağın sonundaki camiye gitmek için yola çıkacaktı. Eşini namaz için uyandırdıktan sonra, üzerine hırkasını alıp kapıya çıktı.
Komşusu Ömer amcayı gördü ve yanına gitti. Kolundan tutup camiye kadar eşlik etti. Camiye girdiler, müezzin hasta olduğu için, yerine Osman geçmişti. Osman’ın sesi güzeldi. Kur’an okuduğunda herkes dinlemek isterdi. Daha 13 yaşında olmasına rağmen, çoğu kişinin imrenerek dinlediği bir çocuktu. Sadece sesiyle değil, karakteriyle de çok sevilirdi. Yaşından çok olgundu. Yaşıtları oyun oynarken o yetişkinlerle birlikte sohbetler ederdi. Kimse onun bir çocuk olduğunu bile çoğu zaman fark etmezlerdi. Bir yetişkin gibi bilgi sahibiydi ve çok güzel cümleleri vardı.
Osman’ın babası, beş yaşındayken vefat etmişti. Annesiyle birlikte zorlu bir hayatta bu kadar güzel yetişmesi hayranlık vericiydi. Okulunda da çok takdir edilen, başarılı bir öğrenciydi. Diğer çocukların başarı hırslarının aksine, o paylaşmayı, yardımlaşmayı ve öğretmeyi çok severdi.
Sınıfındaki başarısız arkadaşlarına teneffüs aralarında yardımcı olur, anlamadıklarını anlatırdı. Bazen bir öğretmen gibi sınav öncesinde onlara küçük sınavlar yapardı. Belki de bu sene içinde on arkadaşının derslerinde başarı göstermesine vesile olmuştu.
Arkadaşları kendisinden yüksek aldığında asla bundan rahatsız olmaz aksine anlattıklarını öğrenmiş oldukları için mutlu olurdu. Yetişkinlerin bile bazen hırslarına kapılıp amaçlarını unuttuğu bu dönemde böyle bir çocuk bulunmaz bir hazineydi.
Bir sabah yine Osman namazını kıldıktan sonra camiden eve dönüyordu. Üzerini giyip, kahvaltısını yaptıktan sonra okula gidecekti. Yolda Ömer amcasını gördü, başı dönmüş ve yere düşmüştü. Kalkamıyordu öylece oturuyordu. Yanına koştu hemen, Ömer amca ne oldu böyle, dur sana yardım edeyim, dedi. Ömer amca da, evlat önemli değil başım döndüydü düştüm, yaşlılık işte, dedi. Ömer amcasını evine kadar gitmesinde yardım etti.
Daha sonra eve gidip üzerini giyindi ve bir parça ekmek arasına peynir koyup yedikten sonra çantasını hazırladı ve okula gitmek için yola çıktı. Okul iki sokak ötedeydi. Arkadaşlarını gördü yanlarına gitti ve birlikte okula doğru giderken yolda bir köpek ve yavrularını gördü. Dikkatlice bakınca köpeğin aç olduğunu anladı ve ben eve gideceğim bir şey alıp geleceğim siz okula gidin, dedi. Arkadaşları geç kalacaksın nereye deseler de, Osman’ın kalbi çok merhametliydi, o köpeği ve yavrularını öyle bırakamazdı. Arkadaşlarından ayrıldı eve koştu, annesi uyanmıştı. Anne bir parça ekmek getirir misin, dedi. Annesi ekmeği kendine uzattı ve oğlum hadi acele ette okula geçme olur mu, dedi. Tamam anneciğim, şimdi gidiyorum, dedi ve koşarak köpeklerin yanına gitti. Elindeki ekmeği ufaltıp önüne koydu ve suluğundaki suyu da kenarda bulduğu bir plastik bardağın içine boşalttıktan sonra koşarak okula gitti.
Okula geç kalmıştı, öğrenciler içeriye girmişti. Dışarıdaki nöbetçi öğretmen geç kaldığı için, bir ders saati boyunca bahçede beklemesi gerektiğini söyledi. Okuldan üç kişi daha geç kalmıştı, onlarla birlikte bahçedeki banklara oturup zamanın dolmasını beklediler. Teneffüs zili çalmıştı nihayet, Osman da sınıfına doğru gitti. Öğretmeni kapıdaydı ve Osman’ı durdurdu; Hayırdır Osman sen geç kalmazdın, ne oldu böyle diye sordu. Osman da öğretmenim özür dilerim, bir daha olmaz, dedi ve yerine geçti oturdu.
Osman ilk ders işlenenleri sıra arkadaşından almıştı ve defterine geçirmeye başlamıştı. Her teneffüste biraz yazarak konuyu bitirmişti. Kitaplarına ve defterlerine özen gösterirdi. Dersi iyi dinler ve not almayı da severdi. Gerçi notlarına bir kez göz gezdirmesi yeterdi çoğu zaman, çünkü pek unutmazdı. Öğrendiği konular aylar sonra bile aklında kalırdı. Anlamadığı bir konu olduğunda da mutlaka öğretmenine ya da başkasına özellikle de Salih amcasına sorardı.
Okuldan çıktı ve eve döndü. Salih amcasını yolda görünce koşarak yanına gitti. Salih amcası da Osman’ı çok severdi. Bazen ona harçlık verir, okul masraflarını da o karşılardı. Biraz muhabbet ettikten sonra eve döndü.
Bu şekilde geçen günler sonunda ilk sınavları başlamıştı. Yine her sınavdan önce olduğu gibi, arkadaşlarından yardıma ihtiyacı olanlara ders anlatıyordu. Onlarda sınavlarında daha başarılı olmuşlardı. Yine bir sınav günü, matematik dersinde soruları çözerken, arkasındaki arkadaşı kopya çekeceği esnada öğretmeni kendine dönünce heyecanlanıp elinden kâğıdı ön sıraya doğru attı. Yerde kâğıdı gören öğretmenleri, eline aldı ve bu kâğıt sana mı ait Osman, dedi. Osman hayır hocam deyince, sınavdan sonra Osman’ı ve iki kişiyi yanına çağırıp hanginize ait diye sordu. Hiç biri kabullenmedi kendisine ait olduğunu ama kâğıt Osman’ın bulunduğu yerde olduğu için inanmak istemese de öyle olabileceğini düşündü. Osman ise kendisinden şüphelendiği için öğretmenine kırılmıştı içten içe. Ama belli etmemişti.
Ders bittikten sonra, bir arkadaşı Osman’ın herkes tarafından seviliyor olmasını kıskandığı için, öğretmeninin yanına gidip, kâğıdın Osman’dan düştüğünü söyleyince, Osman ceza almıştı. Bir hafta boyunca tahtayı o silecekti. Verilen ceza zoruna gitmemişti ama kendisinin kopyacı ve yalancı olduğu düşünülmesi gerçekten moralini bozmuştu.
Eve yüzü asık şekilde dönerken yolda bir kalabalık gördü. Merak edip içlerine girdi ve konuşmaları dinlemeye başladı. Ömer amcanın öldüğünün haberini aldı. Çok üzüldü ve ağlayarak eve gitti. Ömer amcasını da bir dede gibi severdi. Eve geldiğinde, annesi onu üzgün görünce ne olduğunu sordu. O da Ömer amcam ölmüş anne, diye yanıt verdi. Annesi de üzüldü ama oğlunu teselli etmeye çalıştı. İçeriye gidip yüzünü yıkıp gel konuşalım, dedi. Ve sözlerine şöyle başladı.
Oğlum, bizler faniyiz ve bu dünya da geçiciyiz. Allah’tan geldik ve yine Allah’a döneceğiz. Bu yüzden ölüm de yaşamak gibi normal bir durumdur. Sevdiklerimizden ayrılmayı elbette hiç istemeyiz ama yine de Allah böyle takdir ettiyse bunu kabullenmeliyiz. Ve iyi birer kul olup, cennette birlikte olmak için dualar etmeliyiz, demişti.
Osman annesinin söylediklerini iyice düşündü ve haklı olduğunu anlamıştı. Tamam anneciğim deyip gözyaşlarını sildi. Daha sonra annesi ile birlikte cenaze evine doğru gidip başsağlığı dilediler. Ne kadar tamam anne dese de, ölüm ona çok farklı gelmişti hep. Daha geçen görmüştü ama şimdi yoktu. O da babası gibi, onu ve dünyayı terk etmişti. İster istemez üzülüyordu ama belli etmiyordu annesine.
Okul şubat tatiline girecekti. Sınavlarını yine başarıyla geçmişti ve öğretmenlerinin takdirini kazanmıştı. Karneleri bu Cuma günü dağıtılacaktı. Matematik öğretmenini çok sevdiği halde koridorda onu görünce biraz hüzünlenmişti. Kendisinin yalancı ve kopyacı olduğunu düşünmüş olmasını unutamıyordu. Derse girdiklerinde, tahtada da bir takım yazılar görünce öğretmen, bunu yazan arkadaşınız kim diye sordu. Yazan kişi Osman’ın arkasında oturan çocuktu. Öğretmenleri birkaç dakika çıkıp geleceğim, dedi. Sessizce bekleyin, dedi. Öğretmenler odasına gitti ve dolabındaki kâğıda ve sınav kâğıtlarına baktı. Ve yazının Osman’a ait olmadığını anladı. Osman’ın gururunu incittiği ve gereken araştırmayı yapmadan onu suçladığı için üzüldü. Bunu telafi etmesi gerekiyordu. Sınıfa gitti ve ders bitiminde Osman’ı kopya çeken arkadaşı ve yaşan söyleyen arkadaşını ders çıkışı öğretmenler odasına gelmesini söyledi.
İlk olarak kopya çeken ama gizleyen çocukla konuştu. Neden bu kâğıdın kendine ait olduğunu söylemedin, senin yüzünden bir arkadaşına haksızlık ettik, bu davranışın yanlış. Arkadaşından özür dile ve sınıfına dön, dedi. Kopya çeken çocuk özrünü diledikten sonra sınıfa döndü. Şimdi geriye Osman ve ona iftira atan arkadaşı vardı. Arkadaşı hakkında söylediği bu sözün çok kötü bir davranış olduğunu söyledi ve Osman’dan özür dile hadi, dedi. O da Osman’dan özür diledikten sonra öğretmeni, Osman son olarak ben de senden özür dilerim. Daha dikkatli davranmam gerekirdi ve senin yapmayacağını düşünüyordum ama yine de böyle bir durum gerçekleşti deyince Osman, önemli değil hocam, üzülmeyin, dedi. Öğretmeni teşekkür ettikten sonra, Osman sen de sınıfına dönebilirsin, dedi. Ve yalan söyleyen kişinin yaptığı davranış bir kopyadan çok daha önemli olduğu için onunla olan görüşme daha uzun olmuştu. Çocuk da hatasının farkına varmış ve gerçekten pişman olmuştu.
Cuma günü karnelerini alıp sevinçle eve dönmüştü öğrenciler. Osman da eve geldiğinde annesinin biraz rahatsızlandığını gördü. Annesi zaten sık sık hastalanırdı. Hastaneye gitmişlerdi ve doktorla görüştükten sonra evlerine dönmüşlerdi. Annesinin morali bozuktu, ne kadar belli etmemeye çalışsa da Osman anlamıştı. Ne kadar ısrar ettiyse de annesi bir şey anlatmamıştı, oğlum iyiyim üşütmüşüm geçer sen merak etme demişti.Tamam anneciğim artık sen yorulma okullar tatil oldu bu hafta yemekleri ve temizliği ben yapacağım, sen çabucak iyileş, dedi ve annesine sarıldı. Annesi de Osman’a hem üzülerek hem de onur duyarak bakıyordu. Gerçekten çok güzel bir kalbe ve karaktere sahip bir çocuktu.
Hastalandığını öğrenen Salih amcası da eşi ve çocuklarıyla ziyaretlerine gelmişti. Bir ara Osman ve çocuklara siz başka odaya geçin oynayın biz büyükler sohbet edelim, dediler. Osman çocuklarla oyun oynarken onlar konuşmuşlardı. Çıkarken, Salih abisinin ve eşinin yüzü de annesinin yüzü gibi üzgündü. Daha sonra Salih abisi tekrardan ellerinde poşetlerle kapıyı tekrar çalmıştı. Onlar için biraz alışveriş yapmıştı, kapıdan Osman’a teslim edip tekrar gitti.
Annesi gün geçtikçe daha çok halsizleşiyor ve yataktan namaz kılmak dışında çıkamıyordu. Çoğu zaman Salih abisi eşiyle yemek getiriyor ve ya Osman yemek yapmaya çalışıyordu. Okul tekrar açılmıştı ama annesi hasta olduğu için, onu yalnız bırakmak hiç istemiyordu. Annesi de ısrarla okula gitmesi gerektiğini söylüyordu. Okula gitmişti bu hafta, komşuları sık sık ziyaretlerine geliyordu. Bir gün yine okuldan döndüğünde, annesinin evde olmadığını gördü. Yan komşuları, Osman’a annen hastaneye yattı, Salih abin ve eşi yanında, dediler. Koşarak hastaneye gitti. Annesi gözlerini zorla açarak oğluna bakıyordu. Ağlayarak annesine sarıldı. Annesi de çok üzgündü ama gözyaşlarına Osman’ın yanında sahip olmaya çalışıyordu. Hastanede kalıyordu bu hafta Osman, okuldan geri kalınca, Salih amcası böyle olmaz, senin okula gitmen lazım, dedi. Annem gelecek burada kalacak sen de bundan sonra annen iyileşene kadar bizde kalacaksın, dedi.
Ne kadar hayır dese de, annesi de ısrar edince kabul etmişti. Her geçen gün annesi iyice zayıflıyor ve çoğu zaman ağrıları nedeniyle uyutuluyordu.
Bir gün yine okul çıkışında koşarak hastaneye gitmişti ve Salih abisiyle eşini odanın kapısında görmüştü. İkisi de ağlıyordu. Anlamıştı ama yine de kabul etmek istemiyordu. Koşarak odanın kapısına gitti. Salih abisi onu tutmaya çalıştı. Hayır, annemi göreceğim bırak beni diyordu, ağlayarak. Annem iyi mi, söyle Salih abi, diyordu. Salih abisi Osman’a sarılıp ağlarken, kollarından kurtulup odanın kapısını açtığında, annesinin oda da üzeri örtülü şekilde yattığını gördü. Hemşire hanım ve diğer görevliler başındaydı. Annesinin yanına koşup yüzünü açtı. Annesi hareketsiz yatıyordu, dudakları da iyice solmuştu. Anne uyan, lütfen uyan diye ağlıyordu. Salih abisi gelip onu aldı. Kimse ne diyeceğini bilemiyordu. Böyle bir durumdayken, ne dense de teselli vermezdi. Sadece sarılıp onu yalnız bırakmıyorlardı. Ağlama diyemiyorlardı, çünkü ağlamamak böyle bir durumda daha kötü olabilirdi. Zamana bırakmış bir halde, sessizce yanında duruyorlardı. Annesini alıp götürmüşlerdi. Osman bir köşeye geçip, bacaklarını toplamış şekilde ağlamaya devam ederken, Salih amcası hadi, gidiyoruz Osman, burada kalamayız, deyip onu ikna edip eve getirmişlerdi. Eşi boş olan odayı ona çoktan hazırlamıştı. Annesinin durumunun kötü olduğunu bildikleri için, onu yanlarına almaya çoktan karar vermişlerdi.
Osman birkaç ay boyunca nerdeyse hiç gülmemişti. Okula gidip geliyordu sadece. Kimseyle eskisi gibi sohbet etmiyor her fırsatta camiye koşup ağlayarak dualar ediyordu. Namaz kılmak ve dua etmek ona iyi geliyordu. Annesinin, Ömer amcasının vefatından sonra söylediği sözler aklından çıkmıyordu. Bu yüzden daha çok ibadet edip daha faydalı bir kul olup, annesiyle cennete kavuşmayı umut ediyordu. Yıllar geçmişti. Salih amcası da eşi de gerçek bir anne ve baba gibi olmuştu kendisi için.
Liseyi bitiriyordu. Üniversite sınavına girmişti. Sınav sonuçları açıklanana kadar her yazın yaptığı gibi bir işe girmişti. Bir gün iş çıkışında sınav sonucu açıklandığı için, Salih amcası ve eşi pastalar, yemekler yapmış şekilde onu karşıladılar. Sınav sonucunda Hukuk fakültesini kazandığı yazıyordu. Bu habere hem sevinmiş hem üzülmüştü. Üniversitede nasıl okuyacaktı, masrafı çok olurdu, diye düşündü. En iyisi ben çalışayım bir işte dedi, Salih amcasına.
Salih amcası buna biraz kızdı, hayır tabi sen de bizim bir evladımızsın, okuyacaksın, biz masraflarını karşılarız diyorlardı. Üniversite kayıtlarını yapmak için yola çıkmışlardı. Kayıtlarını yaptırıp, evlerine döndüler. Bir hafta sonra valizlerini hazırlayıp yurda yerleşmeye gitti. Okul hayatında her zaman olduğu gibi, üniversitede de çok sevilen başarılı bir öğrenciydi. Merhametli ve duyarlı yapısı nedeniyle, sosyal yardım kuruluşlarına üye olmuş, zaman zaman huzur evlerine gidiyor, zaman zaman çocuk esirgemeye ya da hastanelere gidip ziyaretlerde bulunuyordu. Hafta sonları da bir işte çalışıyor ve Salih amcasına yük olmak istemiyordu.
Nihayet okul hayatı bitmişti ve görevine başlamıştı. Artık sıkıntıları geri de kalmıştı. Sadece annesini çok özlüyordu. Salih amcası ve eşini ne kadar sevse de yeri dolmuyordu annesinin.
Evlilik çağına gelmişti ve Salih abisi de eşi de ona artık evlenmelisin diye baskı yapmaya başlamışlardı. O da evliliğin geciktirilmesinin doğru olmadığını biliyordu ama kiminle evlenecekti. Şimdiye kadar kimseyi eşim bu işte diyememişti. Israr üzerine birkaç kez görüşmeler yaptıysa da içi ısınmadığı için olmamıştı.
Çocukluğundaki duyarlılığı hiç kaybetmemişti ve maaşının bir kısmını ailesine, bir kısmını da mutlaka diğer yardıma ihtiyacı olanlara verirdi. Zaten tutumlu biriydi bir o kadar çalışkan olduğu için başarılıydı. Parası da verdikçe çoğalıyordu sanki…
Bir gün burs olarak yardımda bulunduğu bir kurumda, bir kız öğrencinin de bursa ihtiyacı olduğunu öğrendi. Son sınıfındaydı ve maddi durumları kötüye gittiği için ilk defa bu sene burs alacaktı. Osman karşılayabileceğini söyledi. Kurumdan kızın kart numarasını alıp her ay bir miktar para yatırıyordu. Sene dolmuştu ve burs verdiği kızda mezun olmuştu. Bütün sene boyunca bir kez dahi görmemişlerdi birbirlerini ama kız evine dönerken, teşekkür etmek için onunla görüşmek istemişti.
Cumartesi günü kız Osman’ın avukatlık bürosuna gitmişti. Karşısında genç birini görünce şaşırmıştı. Daha önce görüşmedikleri için orta yaşlı biri olacağını düşünmüştü. Osman bürosuna gelen Ayşe ile kısa bir teşekkür sohbeti ettikten sonra müsaade istedi ve işim için çıkmam gerek, dedi.
Osman ile Ayşe birlikte kapıya kadar çıktıktan sonra vedalaşmışlardı. Osman gittikten sonra Ayşe de evine gitmek için toplanması gerektiğinden bir valiz almaya gitmişti. Bir valiz aldıktan sonra yurda gitmişti. Toparlanmıştı ve evine dönmek için ev arkadaşlarıyla vedalaşmıştı.
Memleketine gitmişti ve sınava girmişti. Ve öğretmen olarak bir şehre atanmıştı. Gittiği yerde komşuları çok iyi kişilerdi. Görevini de severek yapıyordu.
Osman da zaman zaman memleketine Salih amcası ve ailesini ziyarete gidiyordu. Bir hafta sonu yine sürpriz bir ziyaret için kapılarını çalmıştı. Karşılarında Osman’ı görünce sevinmişlerdi. Salih abisinin eşi ve çocukları. Akşam üzere Salih amcası da gelmişti ve o da çok mutlu olmuştu. Oğlum, diye severdi hep Osman’ı. Hoş geldin oğlum deyip yanına oturttu. Sohbetler etmişlerdi bütün gece ve yol yorgunu olduğu için Osman da diğerleri de odalarına çekilmişlerdi.
Sabah uyanmışlardı, kahvaltı yapacaklardı taze ekmek almak için Osman dışarı çıktı. Üç tane ekmek alıp eve döndüğü sırada elinde bir tabakla bir genç kızı kapıda gördü. Salih abisinin eşiyle konuşuyordu. Börek yapmıştı ve onlara da kahvaltı için getirmişti. Kapıya doğru yaklaşınca kızın yüzü tanıdık geldi ama çıkaramamıştı. Tabağı verdikten sonra kız evine döndü.
İçeride tabi kahvaltı muhabbeti gülerek başladı. Daha sonra da Osman’ın evliliğine geldi konu. Börekler de ne kadar lezzetli olmuş değil mi, Osman dedi. Bu öğretmen kızımız yeni geldi mahallemize. Üç dört aydır tanırız hem çok hamarat hem de çok efendi bir kızdır. Eşimle de iyi anlaştılar. Ne dersin, bir görüşseniz, dedi. Osman yok amca dese de, Salih amcası vazgeçmemişti bu fikrinden.
Vallahi sen ne dersen de, artık evlenme vaktin geldi, yarın gitme kızla bir görüşün, dedi. Akşama hanım onu yemeğe çağırsın bir görün birbirinizi, diye devam etti. Akşam yemeğine davet etmişlerdi komşularını. İçeriye girdi biraz sohbet filan ettiler. Tanıdık gelmesine rağmen bir türlü çıkaramamıştı Osman. Ama kız onu tanımıştı. Osman bir ara bunu dile getirdi: Yüzünüz çok tanıdık ama bir türlü çıkaramadım, dedi. Kız da adım Ayşe, dedi. Siz bana burs veriyordunuz, size teşekkür için gelmiştim, hatırladınız mı şimdi deyince, Osman gülümsedi ve evet, doğru ya ben de bir türlü çıkaramamıştım, dedi. Ayşe de o gün pek konuşamadık, unutmanız normal, dedi. Size gerçekten teşekkür ederim, siz bana burs vermeseydiniz belki de son senemde okulu bırakmak zorunda kalacaktım, dedi.
Bu tanışıklıktan memnundu herkes. O gece konu açılmamıştı bir sonraki gün sabah, Salih amcasının eşi Ayşe’nin yanına gitmişti erkenden. Okula gitmeden konuşmak istiyordu. Hazırlandı ve Ayşe’nin yanına gitti, durumu anlattı ve görüşün Osman benim evladım sayılır yanımda büyüdü. Çok efendi ve çok iyi bir çocuktur, dedi. Ayşe de başlarda olmaz filan dese de, ısrarına dayanamayıp kabul etti. Osman’ın bu konuşmadan haberi yoktu. Eve döndüğünde, Osman’a da anlattı. Bu akşam görüşme var, dedi. Osman da ne görüşmesi ben istemiyorum, dedi. Salih amcası kızla konuştu eşim, kız kabul etmiş ayıp olur bir görüşün deyince tamam, dedi.
Akşam olmuştu, bir kafede görüşmüşlerdi. Hayatlarından, beklentilerinden bahsetmişlerdi. Birbirlerine çok benzer amaçları vardı. Bu da etkilenmelerini arttırmıştı. Telefonlarını aldılar ve evlerine döndüler.Eve dönünce valizini hazırlamaya girişti direk. Gece yola çıkacaktı, bir davayla ilgilenmesi gerekiyordu. Merakla Osman’dan görüşmenin detaylarını öğrenmek istiyorlardı. Isınıp, ısınmadığını sordular.
Osman da gülümseyerek bakacağız, zaman gösterecek, dedi…
Telefondan görüşmeler sürmüştü, birbirlerine alışmışlardı. Fikirleri de benzer olduğu için, bunun doğru bir seçim olduğuna inanıyorlardı. Bir sonraki gelişinde, kızın ailesiyle de görüşülmüştü.Geleceğe doğru bir adım atmışlardı. Yeni insanlara yardım edebilmek için el ele bu yolda gitmeye karar vermişlerdi. Ve birbirlerine bu yolda destekçi olacağına dair söz vermişlerdi….
Yazar: Derya TURKAY