Ölüm ve Öldürmenin Hakikati
Mevt yani ölüm, insanın iki dünya arasında geçişini sağlayan bir sistemdir. Ölüm insanların bu dünya hayatının sonuçlarına ulaşmak için, geçiş yaptığı bir aşamadır. Lakin ölüm, sanıldığı kadar basit değildir. Çünkü inanmayanların aksine bizler biliyoruz ki, ölüm bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Yani dünyadaki hal ve tavırlarımız, sözlerimiz, hislerimiz, inancımız gibi her şeyi kapsayan sürecin değerlendirilip ona göre bir sonuca ulaştırıldığı ciddi bir durumdur.
Dünyada dahi, birçok arzumuzun değerlendirmeden geçirilip, ona göre bir yol belirlendiği bir sistemde yer alan birinin ölüme gelince aman demesi mantıklı olmaz. Hırslarımız, geçici olan şu dünyadaki amaçlarımız dâhilinde bile olabildiğince çabalıyor ve bize verilen puanlara göre de hayat standartlarımızı belirliyorsak. Böyle bir sistemde var olan bir insanın, bu dünyayla kıyas edilemeyen bir uzunluk ve değer kavramı içinde olabildiğince mücadele etmesi gerekir.
Ölümün hem bizler açısından hem de diğer tüm canlılar açısından önemli olması sebebiyle, bu durumun ciddiyetine göre bir yaşam felsefesi belirlememiz gerekir. Bu felsefe doğrultusunda da gereken çabayı gösterip, bizlere yardımcı olacak nitelikleri kazanmamız gerekmektedir.
Ölümle iç içe olan yaşam aslında aynı felsefeyi güder. İkisi de kaliteli bir insan olmanın ancak değer kazandırdığı vurgusunu yapar. İnsan yaşamını, doğru, iyi ve güzel olanlarla geçirmesi halinde ölümleri ve sonrasındaki değerlendirme aşamasının da güzelleşeceğini gösterir.
Ölüm hem kaçınılmaz bir gerçek hem de ciddi bir konudur. Bu yüzden, vurdumduymazlıkla değil, ölümü anlayarak bu dünyadan ayrılmamız gerekiyor. Öncelikle ölüm bir oyun değildir. Bu yüzden ölsem ne olur yahut da ölseler ne olur gibi bir algıdan kurtulmalıyız. Ölümü basitleştirip, imtihan hayatımızı anlamsız kılmanın kimseye faydası yoktur.
Ne yazık ki bu algı tüm dünyayı sarmış gibi görünüyor. Bu düşüncesiz yaşamların, sonucu düşüncesiz bir vahşetle sonuçlandırılıyor. Nerdeyse her gün defalarca, elle tutulur sebepleri olmadığı halde birilerini ve kendilerini öldüren insanların haberini alıyoruz. Kendilerini sanırım izledikleri bir filmde ya da bir bilgisayar oyununda hissediyorlar. Bu kadar basit bir tavırla hiç düşünmeden “öldürürüm” bağırtıları yankılanıyor.
Cidden insanları bu anlamsızlığa düşüren nedir, çözemiyorum. Bizlerin önemli olanları basitleştirme, basit olanı yüceltme huyumuz ne zaman değişecek acaba…
Bir cana kıymanın ve yaşadığı onca yılın, hatta var olduğu günden beri,
insanlığın taşıdığı amacı…
bir anlık öfkeye kapılıp yok edebileceğimizi mi sanıyoruz! Noluyor bize Allah aşkına. Bu ne ahmakça bir hal.
Ne ölüm ne de yaşam bir oyun değildir. Kimsenin canı değersiz olarak var edilmedi. Bir kuşun, bir karıncanın, bir yılanın bile yaşamı da ölümü de anlam ifade ediyor. Hele ki insanın!
Vicdansız ve akılsız tavırlarla, hiç düşünmeden birileriyle kavga edip, hem insanların dünyasını hem de ahiretlerini mahvediyoruz. Şeytan bizleri resmen bir aptalmışız gibi elinde oynatıyor. Bu şekilde bir tavırla herkese zarar veriyoruz ve yine şeytan ancak bizlere gülüyor.
Ey insan, ey Müslüman bu halinden utan artık. Allah sana akıl, irade, kalp, vicdan verdiği halde sen neye göre bunları yok sayıyor ve bi anlık şeytanın vesvesesiyle en ufak mesele de insan hayatına kıyabiliyorsun. Silkelen, kendine gel artık. Başıboş düşüncelerle, kimin olduğu belirsiz düşüncelerle hayatını yönlendirmekten vazgeç. Seni Rabb’in yarattı ve Sen’de görmek istediği güzellikler var. Sabrı, şükrü, merhameti, adaleti ve tüm güzellikleri sen yaşa ve yaşat istiyor. Bu yüzden sana diğer canlılara vermediği kadar özellik bahşetti. Artık uyanman ve şeytana karşı kendini korumaya alman gerekiyor. Seni bir piyon yapıp, hem insanlığı hem de seni cehenneme sürüklemeye çalıştığını göremiyor musun? Sen bir piyon, bir köle, bir ahmak, bir zalim değilsin. Sen bir insan olarak var edildin, lütfen öleceksen de insan ve Allah’ın sevdiği bir kul olarak hayatını tamamla ki bir anlamın olsun…
Kötülüğe Karşı İyilikle Mücadele Etmek
Bir insanı öldüren, bütün insanlığı öldürmüş gibidir…
Veda Hutbesi’nden bir bukle:
İnsanlar! Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.
Ashabım! Dikkat ediniz, cahiliyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib’in torunu Iyas bin Rabia’nın kan davasıdır.
Ey insanlar!Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah’ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah’ın emriyle helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınızı; yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evlerinize almamalarıdır. Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırlarsa, Allah, size onları yataklarında yalnız bırakmanıza ve daha olmazsa hafifçe dövüp sakındırmanıza izin vermiştir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru örf ve adete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.
Mü’minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslüman’ın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslüman’a kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır.
Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız:
– Allah’ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı, haksız yere öldürmeyeceksiniz.