Peygambere İmanın İnsana Kazandırdıkları

Peygambere İmanın İnsana Kazandırdıkları post thumbnail image

Peygambere İmanın İnsana Kazandırdıkları

“Peygamberi yalanlamak “Peygamber şu sözü söyledi ama ben katılmıyorum demektir” lakin “Peygamberin şu sözü söylediğini söylüyorlar ama Peygamber Kur’an’a muhalefet etmez, o yüzden bu sözü (rivayeti) söylemez bu söz Peygambere ait değil” demek Peygamberi inkâr değil aksine Kuran’ı tasdik ve Peygamberi Kuran ile çelişmekten tenzih etmektir.” İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin bu sözü üzerine sohbet etmek istedim…

Allah’u Teâlâ kullarını uyarması ve onlara doğru şekilde yaşamanın gösterilmesi için, insanlar arasında en layık ve güvenilir olanlarını Peygamberler olarak seçmiştir. Peygamberlere ise üstün bir basiret, irade ve Hakkı anlama kapasitesi vermiştir. Bu nedenle Peygamberler, hem layık olmaları sebebiyle hem de Allah’ın bu görevlerinde muvaffak olmaları sebebiyle onları doğrularla yaşatmıştır.

Peygamberlerin bir özelliği de, onların günahkâr olmamasıdır. Günahkâr olmayan bir insanın kalbinde siyah noktalar olmayacağı için, o insanın bakışı ve görmesi berrak olur. Bu ve birçok sebebi sayınca ve ayetlerde de Peygamberlere itaati ısrarla bildirildiğini gördüğümüze göre, Peygamber yaşantısı da bizlerin dinin bir parçasıdır.

Peygamberler, öğretmen gibi düşünülebilir. Bizler küçücük yaşlarda okullara gideriz. Onun dışında evimizde bize yol gösterici ebeveynlerimiz vs olur. Bunlar bize öncülük yapıp, doğru şekilde nasıl anlarız, neler yapılması uygundur bize gösterir. Eğer kitaplar bize yeterli olsaydı, okullar kapanmalıydı. Bizler sadece çocukken değil, birer yetişkin olduğumuz 20’li yaşlarda dahi okul hayatına devam etmeyi gerekli görüyoruz. Neden evlerimizde, hiç okula gitmeden öğrenme sürecimizi gerçekleştirmiyoruz?

Okul hayatında sadece kitaplar önemli olsaydı, bizler o kitapları evimizde kimse anlatmadan dahi öğrenebilmeliydik. Fakat o kitapları bizlere anlatacak ehli olan insanlara ihtiyaç duyuyoruz. Okuma yazma eyleminden tutup, matematik çözmeye, insan ilişkilerinden tutup kendimizi anlamaya kadar birçok sürecin farkına varmak, doğru düşünmek için, öğreten birilerine, izleyecek birer örneğe ihtiyaç duyuyoruz. Bize öğreten kişi ne kadar konun ehli ve yaşantısı da ne kadar uygunsa anlattıklarına, o denli de öğrenmemiz verimli ve kolay oluyor.

Dünyalık olan bir eğitim sisteminde dahi bizler öğretmene ihtiyaç duyuyorken, nasıl olurda hiçbir bilgimiz yokken gelen kitabı anlamak konusunda zekâsı, yaşantısıyla bize örnek olan Peygamberlere ihtiyaç duymayız…

Her insanın belli bir kapasitesi vardır. Ve doğru anlamak için hem aklın hem de kalbin berrak olması gerekmektedir. Bizler ise çoğu zaman günaha dalmış, bu berraklığı yitirmişizdir. Bu yüzden Peygamberlere bakarak doğru anlama şeklini öğreniriz. Bilgiyi kitaptan alırız, öğretmenlerde bize bilgiyi kitaplardan anlatır ama o bilgiyi doğru yorumlama ve yaşantıya geçirme kısmında kitap eylemsiz bir varlıktır. Bu konuda da kendi bulanık ve perdeli aklımızla konu hakkında diretmek yerine, Allah’ın itaat edin, Onlar doğru söyler, dediği, el emin olarak bildirilen Peygamberlerini izlemek, kendimize yapabileceğimiz en büyük iyiliklerdendir.

Peygamberler Allah’ın karşısında olabilecek hiçbir hükmü koymadıkları gibi, Allah’ın bildirmediği hiçbir konuda da hüküm koymazlar. Lakin Kur’an’ı Kerim özü içerisine almıştır, uygulama boyutunu da, yaşantımızı tamamlayan diğer boyutları da Peygamberlerinin iradesini ve aklını koruyarak, Onlara bırakmıştır.

Peygamberleri, sadece birer postacı gibi görmek, Peygamberlere yapılan büyük bir haksızlıktır. Ve keza öyle olsaydı, Allah Peygambersiz de Kur’an indirebilirdi. Bunun dışında indirilen 4 kitap olmasına rağmen 124 bin Peygamber neden gelmiştir, diye düşünmek gerek. Hadislere inanmayan biri, 124 bin Peygamberi kabul etmeye bilir ama Kur’an da dahi 25 büyük Peygamber bizzat zikredilmiştir. İnen sahifeler, kitaplar belli. Buna denk olmayan bir sayı da ise Peygamber var. Peygamberlerin tek görevi Kitab’ı bildirmek olsaydı, bizlere sözleriyle, halleriyle öğretmen olmalarını kabul etmeseydik, soruyorum sizlere neden sayı bu kadar fazla?

Şuan Peygamberler yok, bizler nasıl o öğretmenlere ulaşacağız, yalan yanlış bilgiler de var diyebiliyoruz. Böyle düşünmekte de haklıyız. Allah’ın sözü ve Peygamberlerin sözü hariç mutlak alınacak bir söz yoktur. Kur’an’ı Kerim Allah’ın bize müjdesiyle korunmuştur lakin Peygamber sünnetleri ve günümüze ulaşan hadisler korunmamıştır. Bu düşünce doğru ve yerindedir. Yerinde olmayan düşünce, dünyalık bir şey öğrenmek isterken birçok kitap okuruz, o kitaplar kesinliği olan birer ayet hükmünde midir ki biz onları okumaya anlamaya çalışırız. Peygamber hadisleri arasında geçen süre sebebiyle, insanların kendi sözleri yaşantıları karıştı diye, doğru ve faydalı, öğretici sünnetlerini de kaybedecek miyiz?

Peygambere İmanın İnsana Kazandırdıkları

Günümüze ulaşan hadislerin incelendiğinde bu rivayetleri nakleden kişilerin güvenirliği ve Kur’an’ı Kerime uyan birçok hadis varken bunları reddetmek Peygamberi inkâr olur. Kolaya kaçmak veya nefsimize uymak yerine, Kur’an’ı Kerimi iyice idrak etmeye çalışmak, dinimizi yaşamak adına bu hadisleri okumak, kıyas etmek bilmediğimiz anlamadığımız noktalarda da, Allah’tan hakkıyla korkar buyrulduğu gibi işin ehli olan Âlimlere danışmak, kendi aramızda da temiz ve samimi şekilde istişare etmekle hangi hadislerin doğru ve güvenilir olduğunu gayet rahat şekilde anlayabileceğimize inanıyorum. Yeter ki samimiyetle okuyup düşünelim. Bazı ayetleri de, hadisleri de idrak etmek zaman alır. Bu yüzden güvenilir olan kaynaktan nakledilen hadisleri reddetmek yerine, onu anlayacağımız, idrak edeceğimiz zamana kadar ertelememiz daha uygundur.

 

 

“Ey îmân edenler! Allâh’a itâat edin ve Peygamber’e itâat edin ki amellerinizi boşa çıkarmayın!” (Muhammed, 33)

 

“Kim Resûl’e itaat ederse, Allâh’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, (Ey Resûlüm, bil ki) Biz Sen’i onlar üzerine bekçi göndermedik!” (en-Nisâ, 80)

 

“Kim Allâh’a ve Resûl’e itâat ederse, işte onlar, Allâh’ın kendilerine nîmet verdiği peygamberler, sıddîklar, şehîdler ve sâlihlerle berâberdir. Onlar ne güzel dost(lar)dır.” (en-Nisâ, 69)

 

“…Resûl size ne verdiyse onu alın! Size neyi yasakladıysa ondan da kaçının ve Allâh’tan korkun! Çünkü Allâh’ın azâbı şiddetlidir.” (el-Haşr, 7)

 

“(Ey Resûlüm!) De ki: Eğer Allâh’a muhabbet ediyorsanız (O’nu seviyorsanız), bana tâbî olunuz ki Allâh da sizi sevsin ve günahlarınızı mağfiret buyursun. Allâh, Gafûr (ve) Rahîm’dir. (Yine ey Resûlüm!) De ki: Allâh’a ve Resûl’e itaat ediniz! Eğer yüz çevirirlerse, muhakkak ki Allâh kafirleri sevmez!” (Âl-i İmrân, 31-32)

 

“Kim ki Allâh’a ve Resûlü’ne itâat eder ve Allâh’tan korkup O(nun azâbı)ndan ko­runursa, işte onlar, kurtuluşa erenlerdir.” (en-Nûr, 52)

 

“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, birbirlerinin velîsidirler; iyiliği emreder, kö­tülükten meneder, namazı kılar, zekâtı verir ve Allâh ve Resûlü’ne itaat ederler. Allâh, işte onlara rahmet ve merhamet edecektir. Şüphesiz Allâh, Azîz (ve) Hakîm’dir.” (et-Tevbe, 71)

 

“Allâh’a ve Resûl’e itaat edin! Birbirinizle çekişmeyin! Yoksa korkuya (vehme) kapılırsınız da (güç, kuvvet, devlet ve sâhip olduğunuz nîmetler elinizden) gider. Sabredin; çünkü Allâh sabredenlerle berâberdir.” (el-Enfâl, 46)

yazan: imtihan

iSLami Sohbet Sayfası

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Benzer Yazılar