Sesinde Ne Var Biliyor musun?
Sesinde ne var biliyor musun?
Aşkın kırmızılara boyanmış rengi
Denizlerin yaz günü içini ferahlatması gibi
Böyle bir anda esen rüzgarın
Teninde oluşturduğu bir kıpırtı…
….
Sesinde ne var biliyor musun?
Beni benden alıp götüren bir tren misali
Hayal alemine yol açan zaman makinası temsili
Bir yanında sıcak diğer yanın soğukta
Acı bir biberin ağızda tat vermesi gibi
Yakıcı ama vazgeçilmez bir tatta
…
Sesinde ne var biliyor musun?
Bir kuşun kanat çırpışı
Serçenin kalbinin her gün yeniden canlanışı
Buz dağında haps olmuş bir kedinin
Ölümden kaçıp hayat buluşu
…
Sesinde ne var biliyor musun?
Sesinde ben varım
Ben diye bir kadın,
Kadın olduğunu anlayan bir ben.
Daha önce bürünmemiş olan o cinsiyetin
Bedenini baştan ayağa sarmasını sağlayan
Her gün Senin için yanan bir kalp taşıyan
Bedeninde senin ısını arzulayan
Bir kadın, dün çocuklukta yaşayan
Bugün Senle başka bir hayata koşan
…
Sesinde ne var biliyor musun?
Sesinde hayat var…
Dünün mezarlarını uyandıran
Bir yankının yeşerten gücü
Güneşleri kıskandıran bir aydınlığı serpen
Yağmura sus deyip kendi şakırdayan
Güzeli güzel yapan, hiçi hep olan
Bir kelebeğin kanat çırpışı gibi heyecanlandıran
…
Sesinde ne var biliyor musun?
Bilmiyorsun ama Ben biliyorum…
Sesinde yüreğimin atışı var
Hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin?
Hep böyle içinde uzak bir işik mi yanar?
Bakişlarinda beni dinlendiren bir şey var;
Kiyisindaymiş gibi en sakin denizlerin…
Bir yelkenliyim şimdi ben senin limaninda
Firtinalardan geldim sende dinleniyorum.
Bu huzur, bu sessizlik hiç bitmesin diyorum;
En eşsiz dakikalar sürsün senin yaninda…
Hiç yumma gözlerini, işigin eksilmesin,
Gündüzüm aydinligim, ipek böcegim benim!
Güz bahçemde açilmiş o son çiçegim benim!
Yorgun kalbim seninle elem nedir bilmesin;
Ayirma gözlerimden çocuksu gözlerini,
O sakin o yalansiz, o kuytu gözlerini.
Ümit Yaşar Oğuzcan – Gözlerim Gözlerinde
Sözünden dönen taş olsun
Yüreğimin başındaki bu duman da ne Azelya?
Halimi sorma
İki nehrin kavuşması gibi
Senede bir de olsa kavuşasım var sana
Ayn-ı Zeliha
Sonra fark ettim ki içim yare
İçim bin pare
Hardan öte
Külden ziyade
Ey benim, sevdasına yenildiğim Azelya…
Yeter artık, kurula gözlerini
Sabrın makamında, nun mu sandın kendini
Enel hak demedikçe
Bu girdaptan çıkamazsın
Hiçliğe talip olmadıkça, yanamazsın
Bu topraklarda aşklar ölümüne demişti Meran
Nasıl anlamazsın…
Bir kirmani hançer ile
Yüreğimin kızılını yardı Musa
Kaderim alnına yazılsın, mim aşkına
Baharın harından
Hazanın narından beni sakla
Beni artık akla Azelya…
Bu kaçıncı kapı aralığı
Bu, kaçıncı kan kızılı
Nasır tuttu topuklarım, çatlarcasına…
Nara girsem
İsminle nura döner, zifirim
Bir, sana üryanım
Bir sana teslim
Kuyu bahane,
gömlek bahane
Mahpusluk bahane aşka, Azelya
Ağıt bize,
göç bize,
Yasak, bize düştü yine…
Cennet de
Cehennem de sensin, Azelya
Hırpala,
acıt,
yarala ,
ama uzaklaşma…
Vefa denilince neden dağlar gelir akla
İhanet deyince, insan.
Kırk dereden su taşıdım, olmadı
Kırkbirinci bahanem yine sen ol, Azelya
Ah Azelya,
yarim
Yar bildiğim Azelya
Sur mu üflendi, puslu gök,yüzüne
İsrafil mi oldun, ey canânım
Çektiğim onca çile reva mı, sence…
Yağmurun fedaileri hep ölü doğar
Bir tufan daha mı lazım
hakikati anlaman için ?
Ah Azelya
Üfle soğusun içimde ki kinim
neden iki yaramız bir araya gelemiyor bileyim
Söyle Azelya
Ben seninle nasıl düşman olacağım şimdi
Ben sana nasıl küseceğim
Üfle soğusun içimde ki kinin
Neden iki yaramız bir araya gelemiyor bileyim
Mine Kuş – Azelya şiiri